Politik olana karşı çıkıp sanat siyaset birlikteliğine küçümseyici yaklaşımlar sunanların el altından bilinç altına pompaladağı ‘süper kahramanlar’ dan biridir James Bond. Tam da bu noktada James Bond 007, Ian Fleming tarafından 1952’de yaratılan hayalî bir İngiliz ajan karakteridir. Cümlesindeki yalınlık anlamını yitiriyor. Mükemmel İngiliz – Amerikan sistemi gerçekte dünya halklarına kan ve göz yaşı, işkence ve kıyım götürürken onun sineması ise tam tersine masumların koruyucusu, kötülerin can düşmanı olarak sanaldan gerçeğe akan politik bir maşa olarak devam etti. Rocky serisi ve James Bond bu tarz sinema örneklerinin en tepesinde bulunmaktadır. Rocky ile James Bond filmlerinin temel tek amacı vardır o da dünyaya egemen olan güçlerin sinemadaki en açık dilli silahları olmak. James Bond, sinemasal teknik ve ‘ajan’ teknikleri ile içeriksel bir farklılıkla hep ilgi çekti. Esas olarak acımasız ABD bloku ajanlarını sempatik kılma amacı taşımaktaydı.
James Bond, İlk kez 1962’de beyazperdede görünür. Sovyetler Birliği ile mücadele eder, bu süper ajan ‘007’ kodu ile, Sovyetler Birliği ve Çin gibi sosyalist blok ülkeleriyle cebelleşir. Bu uğurda aya bile gider. Politik cengaver arasıra nükleer terör, uyuşturucu mafyaları, medya imparatorları ve terör örgütleri ile de savaşır. Oysaki kendisine bu misyonları biçen büyük sahip tüm dünyayı kan gölüne dönüştüren bir gladyo ağını kurmuş ve sonuçlarını da almak üzereydi.
Şu sıralar; bizi de İstanbul ve Adana çekimleriyle ilgilendirmekte James Bond. Film teknikleri, sinemasal yöntem ve kullandığı araçlar dev bütçesi ile karşımızda Bond. Yüksek aksiyon, muhteşem ışık ve ses teknikleri Bond’u temiz kılmaya yeter mi? Bence yetmez. Kimileri James Bond’u yeni dünyadaki yeri açısından sorgulamaya dursun, James Bond tarzı sinema örneklerinin temel amacının hep ‘Amerikan’ egosuna hizmet ettiği gerçeği değişmeyecektir.
Tarihe bu sentetik kahramanların yön vermediğini iyi bile biri olarak James Bond Filmlerinin hiç ilgimi çekmediğini de belirtmek isterim.
Onur Genç ADA