“Adres, bendekine postalıyorum
Değişmiş olabilir
Geçmez de eline bir yerde kalırsa
Bir gün açar birisi
Belki kendisinedir. “
Behçet Necatigil
Pulsuz ve zarfsız bir mektubun gideceği adres kadar yalnız biri değilim fakat postacısı yorgun bir evin dalgınlığı durur üzerimde nedense. Pulsuz ve zarfı olmayan bir mektup daha çalışkan olmasa da rüyalarımızdan, mektuplara sığmayan hasretin kederine ne buyurulur? Mektup kaç canlıdır bilmiyorum fakat yağmuru hiç susmayan bir trende saklanan aşk kaçaklarıydı yazıp da kendinize gönderemediğiniz mektuplar. Mektupların içinde yazılmış olan her şey, tıpkı bir suyun ıslığı gibi, kelimelerin alınyazısı gibi, itinasız ve sabırsız, gümüşü altına dönüştüren sessiz bir efkâr gibi dururlar. Yazılmayı bekleyen her mektup küçük bir melek tadında, küçük bir arzunun paylaşılması ya da parçalanmasıydı belki de. Mektuplar adresine terkedilmiş gibi yaşasa da hayatlarını, göçebe bir ruhu vardır beyaz kağıttan aşağıya düşen kelimelerin. Mektubun yakasını bırakmayan zarf, ne kadar memnun gözükse de bir giz oluşundan yine de bir çöl yalnızı olmaktan kendisini kurtaramayacaktır!
Mektupların oluş ve bozuluş hallerine eziyet etmememiz lazım. Gönderilen her mektubun okuyanda bir güvercin tadı bıraktığına inanıyor ve hayal gücünün zekasını bir tek mektuplar anlar diye düşünüyorum. Her evin başı ağrırdı, gülümseyen bir postacısı yoksa! Can çekişen bir mektup gördünüz mü hayatınızda? Kaybolan her şey kadar gerçek, bize bakan her şey kadar saçma, hem umutlu, hem uykusuz, her an bir ceset olabilecek kadar sahici sırları yok mudur mektupların? Ve bazı mektuplar gizli bir aşk kokusu taşırlardı…
Henüz adresi yazılmamış her zarf, kimsesiz bir rüyanın boşluğu ve ağırlığı kadar içinde saklayacak sırları bekler. Bazı mektuplar gam yüküyle ve sonsuz bir iştahla yazılmadıkları için; postacıyla pul arasında, tereddütle uzaklık arasında, kalple ruh arasında gidip gelmişlerdir. Belki de bu yüzden bazı mektuplar okunmak için değil; yırtılmak ya da kaybedilmek için yazılmışlardır! Bazı mektupların gündüzü hiç olmamıştır, gece feneriyle yazılmışlardır çünkü!
“Aslolan unutuştur, ben daha önce vardım” cümlesini söyledikten sonra Borges, bana da ‘sahtekâr bir dünya için, zarfla yola çıkılmaz fakat pul olmuş bir hayat için, yokluğun acısını biraz olsun dindirebilmek için, her mektup açılmayı bekliyor’ demek düşer!
Sanki bazı mektuplar gül soyundandır, gönderilemedikleri için solmuşlardır ve bir fil gibi yalnızlığı, bir köpek gibi havlayışları bundandır. Eskiden aşk makamında yazılırdı ya mektuplar, vefa duygusu kalmadığından mıdır nedir, şimdilerde küçük bir melek gibi durmuyor zarfın üzerindeki pullar! Belki de mektup yazmak eylemi tehlikeli ‘oyun’larımızdan biriydi, hem kendimize, hem karşımızdakine dürüst olmalıydık, öyle ya; yalanlarla kaplı şu ikiyüzlü çağımızda belki de en çok cümlelerimize kıyamıyorduk. Keşke bir mektup gibi yaşasaydım, kalpleri ve ruhları çöp dağı olmuş insan figürlerinden üzerinden atlayarak sürdürdüm hayatımı.
Sevgili mektup, sakın kendini herkese açma çünkü varlığın adresi sürekli değişiyor buralarda, hem senden daha zarif daha sıcak ve hüzünlü ne kaldı ki hayatımızda? Özellikle şairlerin yazdığı her mektubu pamuklara sarmalı diye düşünüyorum. Bir mektubun iç çekişini duydunuz mu hiç? Bazı mektupların içinde bir hayat saklıdır ve kime gönderildiği kadar kimin gönderdiği de önemlidir. Çünkü hayatımızı kurtarabilir bazı mektuplar…
Bana bir mektup yazar mısınız, sizin de küçük bir ‘hakikat’iniz olsun!
Engin Turgut