“deniz görmemiş taşra şehirdim
suyuna susakalmam bu yüzden”
Taner Nart
Bir yaz gecesinde ruhum sabahın telaşını yaşıyor. Rota, Prodoss Adana Doğa Yüyüşü Grubu ile Osmaniye’ye 4 km uzaklıktaki Toprakkale ilçesine bağlı Karaçay Şelalesi. Adana’dan yola çıkıp 1,5 saat sonra yürüyüşün başlangıç noktasına vardık. Bir mesire alanı yapmışlar suyun kıyısına. Hazırlıkları yapıp yola düştük. Manzara güzel ama biraz ilerledikten sonra farklılaştı görüntüler. Bu duyguyu biliyorum. Yavaş yavaş doğanın koynuna sokuluyoruz. Bir girdaba kapılmışız gibi içine çekmeye başlıyor.
Amanos Dağları’nın eteklerindeki kaynak sularının birleştiği Karaçay Şelalesi’ni doğayla bezeyip sunacağım size.
” Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu
çöküp peynir ekmek yediği bir taşı
bütün bunlar aşkın güzelliğiyledir”
diyen Ahmet Muhip Dranas’ın dizelerindeki gibi. Su geçişleri yaparken, ısınan bedenlerimiz buz gibi sularda yeniden nefes almaya başlıyor. Karaçay vadisinin içlerine ilerledikçe su da canlanıyor. Canlı ezgiler mırıldanan suyun akıp gittiği yol, yolun ucunda köpüren beyaz dalgalar, onun ötesinde gün bitimi var.
Bazen su içinden yürüyoruz, bazen de ormana dalıyoruz. Gökyüzünün geniş koyları arasında geziniyormuş gibi. Orman, böğürtlen çalıları, bir patika, birkaç kuşun cıvıldaşması… Çınar, meşe, çam ağaçları ile bodur bitkilerden oluşan bir örtüsü var. Gerçek dışı bir dünyada yaşadığımızı hissettiriyor. Sıcak, yumuşak, mavimsi bir hava soluyoruz yürürken. Kuru otların arasında ıslık çalan yerdeki taşlardan birini seçip cebime koydum. Ağaçlar çok görkemli. Gövdeleri yosun kaplı, yarı biçimlendirilmiş hayvanlara benziyorlar. Yanıbaşımda bir kanguru, ileride bir geyik, ötede bir at. Ağaçların arasında doğayla yalnızlığını çiftleştiren Pan’ı arıyor gözlerim.
Grup liderleri bazen ip geriyorlar göğüs hizasına gelen su geçiş yollarına. Suyun akıntısı bizi savurmadan ilerleyebiliyoruz böylece. Vadide bazı yerlerde dik yamaçlar var. Emniyete alınan ip yardımı ile tırmanıyoruz. Bol aksiyonlu bir parkur. Devasa kayalar suyun akışı ile aşınmışlar, biçimlenmişler. Yol yavaşça nereye gittiğini bilerek uzuyor. Dik yerlerde ileri geri dönemeçler yapsa da hep aynı yöne gidiyor. Kendimizi yolun gidişine bıraktık. Uçsuz bucaksız sessiz bir gürültü ağaçlarda.
2 saat süren zorlu yolculuktan sonra hafif bir buğunun içinden ışıyan güneşi görüyoruz. Otların gölgesi yerlerde. Arkamızdaki ormanda kuş çığlıkları. Karşımızda yaklaşık 25 metre yükseklikten dökülen Karaçay Şelalesi. Birdenbire rüzgarı tükenmiş yelkene döndüm. Kendimi suyun görüntüsüne bıraktım. Onunla birlikte dökülmeye başladım yukarıdan aşağıya. Suyun mırıltısını, ormanın sessizliğini dinlemeye başladım. Şelalenin oluşturduğu havuza girip, çocuklar gibi eğlendik.
Saatin kollarını içimdeki mekanizma ileri itiyordu, zamanın akışı değil. Dönüp gün ışığına baktım. Tozlu yapraklar, gün ışığına bürünmüş mavilik, uçan bir kuş beni izliyordu. Kendimi doğanın içinde hiçlikten hiçliğe yürüyen bir yolcu olarak görüyorum. Ağaçların altından, yapraklarla dalların arasından, kayaların yanından geçerek geri döndük kamp alanına. 8 km’ lik parkurun bitiminde köz ateşinde hazırlanmış demli çayın tadı bir başka oluyormuş. Tüm yorgunluk akıp gidiyor yudumların arasından. Bu güzel rota ve gün için, Prodoss Adana Grubu’nun tüm ekip liderlerine,takım arkadaşlarına, karşılaştığım eski dostlarıma teşekkürler. Yeni rotalarda buluşmak üzere….