Kasım Ayının Suskun Yaprakları
Bir dalı
bulutlar arasından kurtardım.
İlhan Berk
Gözlerimin nurunu kitaplara döktüğüm geç yatılmış bir gecenin sabahında Yol Arkadaşım Grubu ile yola çıktım. Rotamız Bolu, Yedigöller’di. Parçalara bölünmüş yaşamı anlamlandırmanın, hayata dokunmanın bir yoludur doğa. Pastel renklere bürünmüş doğayı anlatırken sözcüklerin büyüsü alıp götürecek beni. Rousseau “ toplumun kalabalığından sıyrıldıktan sonradır ki, doğayı bütün güzellikleri ile yeniden buldum” der. Uzaklarda bir yerde, doğanın müzikalitesi sözcüklerde çınlıyor.
Bolu’dan sonra yılan gibi kıvrılan 42 km lik yolun sonunda Yedigöller Milli Parkı’na giriş yaptık. Grup lideri Aytekin Gültekin bizi daha önce keşfini yaptığı bir rotaya soktu. Sonbaharın vazgeçilmez mekanı Yedigöller’de insan kalabalığından uzak bir yeryüzü cennetinde yürümeye başladık. Sessiz, yapraklarını dökmüş bir doğanın kucağındaydık. Ağaçlar sonbahar rüyasına dalmış. Melankolik bir sızı dağlıyor yüreğimi. “Bir otun incecik sapı bir sonbahar yaprağına dedi ki: Sen düşerken öylesine gürültü yapıyorsun ki, benim tüm kış rüyalarım uçup gidiyor.”( Halil Cibran) Rüyaların ucundan tutup peşimiz sıra sürüklüyoruz, düşen yaprakların üzerinde.
Doğa tüm büyüsünü sonbaharda Yedigöller’e sunmuş. Sarı, turuncu, yeşil ve kırmızının her tonu huzur yayıyor ortama. Sonbahara hep hüzün mevsimi derler ama bu onunla nerede buluştuğuna bağlı. Toprak kokusu ile karşılarsan sonbaharı, hüzünden ziyade sevinç mevsimine dönüşür. Yeniden doğuşa bir hazırlıktır sonbahar. Üç ay sonra canlanacaktır toprak. Orman içinde yürürken ağaçların dallarının acayip boyutlara ulaştığını görüyoruz. Yaprakları dökülmüş dalların arasından sızan güneşe elimi uzatıyorum. Güneşin sıcacık tutuşu içimi ısıtıyor. Zamanla kökler obur bir arzuyla sömürmeye başlamış gölgeli toprağı. Yaprakların arasından gözüken gök duru… Sarışın, suskun yapraklar serilmiş toprağa. Ta derinlerde içi çekilmiş toprağın çaresizliği ile beslenen azman orman gülleri kaplamış ağaçların altını. Aralarından geçerken içinde kayboluyoruz.
Bolu-Yedigöller’in Gölleri
En umulmadık anda anlatılmaz bir bırakılmışlık duygusu kaplıyor içimi. Yaprak hışırtılarının gölgesindeki zamanın içine hapsoluyorum. 1965 yılında koruma altına alınan Bolu- Yedigöller’deki göller, heyelan sonucu vadinin önünü kapanması ile oluşmuş. Kapankaya Seyir Terası’ndan baktığınızda manzara nefesinizi kesiyor. Ormanı, Büyükgöl’ü, Deringöl ve Nazlıgöl’ü seyredebiliyorsunuz buradan. Anıtçam’ın görkemini anlatmadan geçmek olmaz tabii. 500 yıllık Karaçam ağacı 30 metre boyu ve 5,5 metrelik gövdesi ile muhteşemdi. Göllere gelince; İncegöl’ün üzeri yemyeşil yapraklarla kaplanmış. Bir masalın içindeymişsiniz gibi hissettiriyor size. Sazlıgöl’de renkler birbiri ile dans ediyor. Nazlıgöl adı gibi nazenin. Kurugöl, Nazlıgöl’ün taşkın sularından besleniyormuş. Bu mevsimde adına yaraşır bir görüntüsü vardı, kuruydu. Bütün göllere patika yollardan yürüyerek ulaşabiliyorsunuz. Deringöl’ün üzeri de yapraklarla kaplı. Sağ taraftan yürüyünce Yedigöller Şelaleye ulaşıyorsunuz. Ormana gizlenmiş bir şelale. Şelalenin yakınında Dilek Çeşmesi ve Gülen Kayalar var.
Büyükgöl parkın en büyük gölü. Seringöl ise öyle büyük bir göl değil ama sularında aynı güzelliği taşıyor. Kayın ağaçları, meşe, kızılağaç, karaçam, sarıçam, porsuk gibi ağaçların çeşitliliği Yedigöller’e bu renkliliği vermiş. Sevgili Kayın Ağacı, kökleriyle” yer altını”, gövdesiyle” yeryüzünü “, dal ve yapraklarıyla ”gökyüzünü” simgelermiş. Türkler kutsal ağaç olarak kabul ettiği bu ağaca “hayat ağacı” imgesini yüklemiş. Ormanda yürürken kayınların gölgesinde, hayat ağacının dalları arasında yitip gidiyorsunuz.
Yedigöller’in Efsanesi
Böylesine masalsı bir güzelliğin efsanesi olmaz olur mu? Birkaç söylence var ama size en beğendiğimi anlatacağım. Yedigöller, zamanın behrinde mutluluğu insanlara bağışlayan iyilik perilerinin yurduymuş. Bolu Beyi’nin oğlu bir gün bölgede avlanırken beyaz bir güvercin görmüş, düşmüş peşine. Güvercin, Yedigöller’e gelmiş, delikanlı da ardından. Tam yayını gerip okunu fırlatacakken güvercin dünyalar güzeli bir peri kızı olmuş. Aşk tanrısı Eros’un attığı ok Bolu Beyi’nin oğlunu tam kalbinden vurmuş. Aklı başından giden, dizlerinin bağı çözülen delikanlının yayı geren parmakları çözülmüş. Ok yaydan fırlamış, peri kızını kalbinden yakalamış. Yer gök ağlamaya başlamış peri kızının “Ah!” sesiyle. Akan sular, kaynayan pınarlar onun kanı, su sesleri de iniltileriymiş. Onun ardından ağlayan perilerin gözyaşları da öbek öbek birikmiş. Büyükgöl, Seringöl, Deringöl, Nazlıgöl, Kurugöl, İncegöl, Sazlıgöl böyle oluşmuş. Peri kızlarının gözyaşları masalsı bir güzellik katmış bölgeye.
Yedigöller’de Pisagor Ağacı
Bolu- Yedigöller’deki Pisagor ağacı görülmeye değer. Enteresan bir oluşum. Doğanın dayanışmasının muhteşem gücünü hissediyorsunuz ona bakınca. İki ağaç zamanla birbirine yaslanıp tek ağaç olmuş. Görüntüsü dik üçgeni andırıyor. Bu görüntü sanıldığı kadar basit değil. Matematik kuralları doğrultusunda gerçekleşmiş. Adını da bu teoremi ve matematiğin temelini oluşturan İskenderiyeli bilim insanı Pisagor’dan almış. Bu kavram aynı zamanda sonsuzluk kavramını da yansıtıyor. Pisagor ağacı fraktal oluştururken dalları mutlaka bir nokta üzerinde birleşir. Bu birleşme fraktal gölgelik adı verilen bir alan oluşturuyor. Yedigöller’deki Pisagor Ağacı, dallarının uzanış şekli nedeniyle, ardışık olarak ölçüsü azalan bir dizi karenin birleşimi ile oluşmuş gibi gözüküyor. Bu görüntü Pisagor ağacının matematikten sıyrılıp somutlaşmış hali. Doğa, devamlı büyüyen bu ağaç tablosu ile matematik ve sanat arasında bir köprü kuruyor. “kurumuş ağaç dalında/ bir kuzgun duruyor/ sonbahar akşamı”(Basho)
Uykusuz sarı yapraklarla birlikte dolanırken ormanda, Yedigöller’in doyumsuz tadından bir parça kopardık yol arkadaşlarımla. Teşekkürler Yol Arkadaşım Grubu’na, Aytekin Gültekin ve Dilek Gültekin’e. Dönüş yolunda gök kızıla kesti. Gün batımında sonbahar, ufukları yakıp tutuşturdu. Sonra bir güvercin daldı gözbebeğimden içeri. Suskun bir ormanı andıran içimi dolandı, çıktı. Umutsuz kış pencerelerinin önünden geçip, binlerce güvercinden biri olacak kent ormanında.
Demet Kurt Güngör