“Bir ulusun yüzde sekseni, yüzde doksanı okuma yazma bilmezse, bundan insan olanların utanmaları gerekir… Çocuklarımızın kız ve erkek birlikte öğrenecekleri bilgiler vardır. Orası da okuldur.” Yıllar öncesinden, hâlâ çağları aşan sesiyle böyle diyordu Mustafa Kemal. Yıkıntıların, cehaletin ve saldırıların arasında bir cumhuriyet kuruyor, hemen ardında da ak bir tebeşirle kara tahtanın başına geçiyor. Büyük Atamız. Kara tahta başına geçip, ulusuna o gün “Başöğretmenlik” yapmıştır (1928). Ulusumuzun ileriye gitmesinde en güç görevi omuzlayan öğretmen kitlesinin toplum içindeki gerçek yerine, lâyık olduğu değer ve öneme kavuşmaları amacıyla 1981’den itibaren, 24 Kasım Öğretmenler Günü; 24-30 Kasım arası da Öğretmenler Haftası olarak ilân edilmiştir.
Böyle önemli ve anlamlı bir günün öğretmenlere verilmesi, onlara duyulan saygının ve değerin en güzel örneğidir.
Bilindiği gibi her mesleğin kendine özgü bir takım özellikleri vardır. Fakat öğretmenlik bu mesleklerin içinde ayrı bir önem taşımaktadır. Çünkü o, bütün meslekleri doğuran bir ana durumundadır. Bütün meslekler bu anadan doğar ve şekillenir. Öğretmenler Günü, bu mesleğin yüceliğini simgeleyen bir doğuş olmuştur. Öğretmenlik mesleği insanlığın en şerefli tacıdır. Toplumu iyiye, güzele ve doğruya itici, yarının aydın gencini yetiştiren, ona şekil verendir. Kendi yapısında oluşturduğu doğruluğu, dürüstlüğü ve eşitliği, yarattığı eserlerine de yansıtır. O, çevresini aydınlatırken, kendisi de bir mum gibi yavaş yavaş erir. Öğretmen bundan üzüntü duymaz, mutluluk duyar. Çünkü kendi varlığından çok, yüklendiği görevin büyüklüğünü ve önemini düşünür. Bu bilinç doğrultusunda hizmet verdiği için, saygı değer bir meslektir.
“Milletleri Kurtaranlar, Yalnız ve Ancak Öğretmenlerdir”
Öğretmenliğin en büyük tutkusu çocuk sevgisidir. Bu makam önce çocuk sevgisiyle filizlenir. Öğretmenlik, çocuk ruhunu sevgiyle, sevecenlikle işleyerek, ona şekil veren bir sanattır. Çocuğa bilgi ile birlikte ruh, heyecan ve kişilik kazandırmaktadır. Öğretmenin en büyük mutluluğu öğrencilerini hayata atılmış, ülkesine yararlı bir insan olarak görmektir. Öğretmenlikten başka hiç bir meslek üyesi bu yüce amaca hizmet edemez. Bu nedenle öğretmenlik mesleği değerli olduğu kadar kutsaldır da… Yeni nesillere var olan toplumsal, ahlaki değerleri öğreten, onları yüksek insanlık ülküsü doğrultusunda düşünmeye ve davranmaya yönelten öğretmen olmasaydı, insanlık karanlık çağlardan bugüne ulaşamayacaktı.
Atatürk toplumun yapısını oluştururken, bir devletin temel taşları atılırken, toplumun kaderinin öğretmenlerin elinde olduğunu 25 Temmuz 1924 günü, Öğretmenler Birliği kongresinde, “Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır”, diyerek vurgulamıştır. Ulu Önder Atatürk, “Benim asıl anlatılacak yanım, öğretmenliğimdir. Topluma, milletime ben öğretmenlik yapabiliyorsam, beni onunla anlatın. Yoksa kazandığım zaferler, yaptığım öteki işlerle beni anlatmanız pek önemli değildir.” sözleriyle bir ulusu yok olmaktan kurtarışıyla dünyanın takdirini kazanmış ününün değil, öğretmen yanının anlatılmasını ister. Böylece öğretmenin toplumları yücelten bir varlık olduğunu vurgular.
11 Kasım 1928 günü Bakanlar Kurulu, Atatürk’e Millet Mektepleri Başöğretmenliği unvanını verdi. 24 Kasım 1928 günü Atatürk’ün Başöğretmenliği kabul ettiği gündür. Başöğretmen Atatürk 14 Ekim 1925 tarihinde, İzmir Erdek Öğretmen Okulu’nda öğretmen adaylarına, öğretmenin evrensel görevini “Milletleri kurtaranlar, yalnız ve ancak öğretmenlerdir.” sözleriyle belirtmiştir. 24 Kasım Öğretmenler Günü, Atatürk’ün yolunu izleyen, çağdaş uygarlık düzeyine erişmek için insanımızı yetiştiren ve bu uğurda her türlü zorluğa katlanan Türk Öğretmeninin günüdür. Yarının aydınları olan çocuklar, öğretmenin yansıyan ışığı, yanan meşalesi olacaktır.