ŞEYTANİSTAN
Yazınımızın saygın adlarından Ali Yüce’nin şiir dışındaki yapıtlarındandır, Şeytanistan. Bir bireyin olduğu kadar, ülkemizin de bir döneminin romanıdır, bu yapıt.
Yaşamını anlattığı bu yapıtta egemen olan yerel ağızdır. Gerek anlatıcı(I. tekil kişi), gerekse romandaki kahramanlar uzam olarak seçtiği Antakya (Hatay) yöresinin kültürel ağırlığını duyumsatır. İlk iki baskısındaki yerel ağzın daha egemen olduğu yazmakta, üçüncü baskının önsözünde Mahmut Makal. Ancak yerel ağzın bütün olanaklarından yararlanmış, yazar: Argodan, türkülere, bedduaya kadar.
Şeytanistan’da Ali Yüce’nin belirttiği gibi, “uydurma bir şey yoktur”. Her şey sahicidir. Masa başında yazılmış romanlardan değildir. Halkımızın kendisini bulabiliriz, bin bir türlü durumuyla. Yazar bunu yaparken insanların sosyo-ekonomik ve ruhsal durumlarından kopmamış. Yazılanlar havada kalmamış.
HATAY’IN KURTULUŞU VE MUSTAFA KEMAL
Şeytanistan siyasal tarihimiz açısından da önemli bir yapıttır. Hatay’ın işgal yıllarını ve sonrasını da vermektedir.
Romanda Mustafa Kemal’in Hatay’a ayrı bir önem verdiğini görüyoruz. Halk Fransız işgalinden bıkmış, usanmıştır. Yoksullar Fransızların istediği vergileri verememektedir. Veremeyenler ise ağır cezaya çarptırılmaktadır. Bu dayak olduğu gibi bir malının yok pahasına satılmasını da içermektedir.
Halk arasında Hakkı Bey ve çetelerin Fransızlara verdiği zararlardan söz etmektedir. İşgal yıllarında adam yerine konulmayan kimliksiz yoksul insanlar çaresizlik içindedir. Açıkçası kimden yana olacaklarını da bilememektedir. Mustafa Kemal’le ilgili olumludan çok olumsuz sözler de dolaşmaktadır. Halk; Arapçı-Türkçü diye Fransızlarca ikiye bölünmüştür. Toprak ağaları ve din adamları Mustafa Kemal’e karşıdır. “Mustafa Kemal dinsizdir, Fransızlar dinimize karışmayacak” diyerek insanları Mustafa Kemal’e karşı kışkırtmaktadırlar. İbre Mustafa Kemal’den yana döndüğünde kimi toprak ağaları saf değiştirmeye başlar. Halk, “Ağalar Mustafa Kemal’le olacaksa değişen ne olacak?” diye sormaya başlar. Çünkü Mustafa Kemal hareketi sayesinde kimliğe kişiliğe, toprağa kavuşacağını da ummaktadır, yoksul köylüler.
Romanın anlatıcısı, aynı zamanda da kahramanı olan Molla Ali (Ali Yüce) eski yazı öğrenmiş birisidir. Harf devrimi yapılınca Latin harfleriyle okuma yazma öğrenenin dinden çıkacağı söylenir. Molla Ali de önceleri karşı çıksa da içten içten Latin harfleriyle okuma yazma öğrenmek istemektedir. Bir süre sonra da kendi kendine okuma yazma öğrenmeye başlar.
Fransızların bin bir oyununa karşın Hatay halk aylamasıyla Türkiye’ye katılır. Halkın beklentisi çok fazladır., yeni yönetimden
DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK ÇARESİZ HALK
Hatay’ın Türkiye’ye katılmasıyla Fransız baskısından kurtulan halk rahat edeceğini ummaktadır. Ancak eskiden Fransızlarla işbirliği yapan ağalar, yeni yönetimin en ateşli
savunucusu olmuştur. Fransız vergi tahsildarının dayağının, falakasının yerini jandarma dayağı almıştır. Zengin yeni dönemde de işini yürütmektedir. Rüşvetle her istediğini yapmaktadır. Her şey düşündüklerinin tersi olmuştur, yoksulların. Oysa Mustafa Kemal’in yoksullara toprak dağıtacağını, ağalara yüz vermeyeceğini düşünmekteydiler önceleri. Ali Yüce’nin anlattığına göre yeni dönemde yoksullar için değişen bir şey olmamıştır. Halk canından bezmiştir.Yitirecek bir şeyleri kalmayan insanlar kimileyin her şeyi göze alırlar.
“…Hapisse hapis, karakolsa karakol, cendirmese cendirmese! Yesir miyik yoho?Bu müdü şeytanın elinden Fransız zamanında kurtulamadık, Mustafa Kemal geldi, kurtulamadık, İsmet Paşa geldi, gene kurtulamadık. Bize ne hökümetten fayda var ne dövletten!” (s.176)
KÖY ENSTİTÜLERİ
Ali Yüce, Şeytanistan’da köy enstitülerine geniş yer vermiş. Bu da normal. Kendisi Düziçi Köy Enstitüsü mezunu. Buradaki serüvenini olabildiğince vermiş. Romanın bütünün de olduğu gibi köy enstitüleriyle ilgili bölümde de anı-roman-belgesel havası iyiden iyiye kendini duyumsatmaktadır. Bu kurumlar hakkında çok olumsuz/asılsız söylentiler çıkartılır. Komünist yuvası olduğundan tutun da, kızlarla erkeklerin aynı yatakta yattıklarına kadar.
Yazar çok partili yaşama geçişle birlikte Atatürk ve devrimlerine saldırının arttığını belirtir. Köy Enstitülerine saldırılar bu dönemde daha da artar.“1946’da çok partili düzene girmiştik. Buma zamanla “Çok padişahlı düzen” demek daha doğru olacaktı. Atatürk’ün sağlığında bir tek padişah varken, ölünce yüzlerce padişah türeyecekti. Atatürk’ün devrim ve ilkelerini her biri bir ucundan kemiriyorlardı. (…) 1949’da,…Köy Enstitüleri’nin kurucularından Hasan Ali Yücel, Milli Eğitim Bakanlığı’ndan, İsmail Hakkı Tonguç da İlköğretim Genel Müdürlüğü’nden uzaklaştırılmışlardı. Milli Eğitim Bakanlığına Köy Enstitüsü eyleminin ve eğitim felsefesinin tam karşısında Reşat Şemsettin Sirer getirilmişti. İsmet Paşa, 1950’de iktidarda düşerken Köy Enstitülerini yıkmak isteyenlere pek az bir iş kalmıştı.” (s.294)
Mustafa ASLAN
Şeytanistan, bir yazarın/şairin yaşamını anlatmakla birlikte ülkemizin çok kritik bir döneminin romanıdır.