Zaman geçti, şaşkınlık içinde bir salgın, çaresizce bir deprem yaşadık. Yakınlarımızı, sevdiklerimizi, tanıdıklarımızı yitirdik. Rusya Ukrayna savaşı başladı, Taliban Afganistan’ı ele geçirdi. Yapay zekâ gündeme oturdu…
Yıllar geçti, mevsimler geçti…
Yaz tatili gelip çattı. Uzun yaz ise kişisel tatil planlamaları, kalınacak oteller, gezilecek mekanların yanında okunacak kitaplar, gezilecek sergiler ve izlenecek filmlerin de planlamasını içermekte.
Bu yaz hangi ülkeye gidelim, bu yaz hangi kitabı okuyalım ya da bu yaz hangi filmleri nerede izleyelim?..
Moda ve trend kavramı günümüz insanının vazgeçilmezleri olmaya devam ediyor. Kimi insana göre bu iki kavram, iktisadi yapıların payandası olsa da, bu kavramların tüketicileri için durum hiç de böyle değil. Bunu anlamak için son zamanların en çok ilgi gören programları arasında tarz benim gibi yapımların olmasını bilmek bile yeterli.
Esasında sosyal ve kişisel olarak insana yarar sunan çabaların içerisinde olmak, insana, doğaya olumlu katkılar sunan çabaların hangi kulvarda olduğunun önemi yok. Barış ve refah içerisinde, sağlıklı kuşaklar yetişmesini istiyorsak önümüzdeki proje gayet basit. Bilimsel ve insanlık yararına olan etkinliklere destek olmak, içerisinde olmak. Kitap okumak da tam bu noktada çok önemli. Hiç okuyanla okumayan bir olur mu ya da Bir kitap okudum, hayatım değişti. sözlerindeki sihrin nedeni de budur. Öyleyse yapılacak şey basittir. Okumak, okuduğunu önermek ve paylaşmaktır.
Bizim de bu yaz için okunacak 5 kitap için önerimiz olacak. Sıralamada dikkat ettiğimiz, konuların ilgi düzeyleri ve farklılığı. Kitapları isteyen istediği sıraya göre okuyabilir.
Dava (Franz Kafka)
Bu yaz tatili için önereceğimiz kitaplardan ilki Franz Kafka’nın Dava’sı.
Josef K., bir sabah ansızın tutuklanır ancak neyle suçlandığını bilmez. Bunun bir şaka olduğunu düşünse de kısa süre sonra durumun ciddiyetini anlar. Josef K., ne mahkemeye çıkarılır ne de savcılarla görüşebilir. Üstelik kendisinden başka herkesin Dava’dan haberi vardır. Çalıştığı bankadakilerin, kaldığı pansiyondakilerin, gittiği yerlerde hemen herkesin haberi vardır… Kaderin onunla oynadığı bir oyundur, kendisini savunamaz bir hiçlik kuşatması altındadır.
Kafka’nın bu çok önemli yapıtı gerçek dışı niteliğiyle öne çıkmaktadır. Kafka yapıtları arasında çok önemli bir yeri olan Dava, yazarın sağlığında tamamlanamadığı için basılmamıştır. Kalan bölümleriyle birlikte, yakın arkadaşı Max Brod’un katkılarıyla 1925 yılında yani yazarın ölümünden bir yıl sonra yayımlanmıştır.
Bin Dokuz Yüz Seksen Dört (1984) – George Orwell
İkinci kitap olarak George Orwell denince ilk akla gelen başyapıtı Bin Dokuz Yüz Seksen Dört (1984)
Can Yayınları tarafından Türkçeye kazandırılan yapıt, İngiliz edebiyatının en çok konuşulan edebi eserlerinden biridir. George Orwell, romanı yazarken İskoçya’da verem ile mücadelete etmektedir. Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, bu sırada yani 1947-1948 yılları arasında yazılmıştır.
Alegorik bir politik roman olan Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, Big Brother (Büyük Birader) kavramı ile büyük ilgi görmüştür. Büyük Birader kavramı günümüzde de sıklıkla kullanılmaktadır. Yine kitapta geçen “düşünce polisi” kavramı da da George Orwell’dan günümüze armağandır.
Dino Buzzati’nin 1940’ta yayımlanan ve 1949 Fransızca çevrisiyle adını dünyaya duyurduğu roman olan Tatar Çölü. Türkçe basımı 1968 yılında Varlık Yayınları ve 1991 yılında da İletişim Yayınları tarafından yapılan Tatar Çölü’nün roman kahramanı Drogo, genç bir teğmendir. Ülkenin sınır bölgelerindeki bir kaleye görevlendirilmiştir. Kaleyi ilk gördüğünde görevini bırakıp evine dönmek isteyen Drogo, gelişen bir takım olaylardan sonra kaleyi sevmeye başlar. Giderek kaleye bağlanan Drago’nun yaşadıkları belki de Buzzati’nin insanın yazgısından kaçmasının imkansızlığını vurgulamak için bir araç olarak kurgulanmıştır. Kaldı ki Tatar Çölü, eleştirmenlerce Kafka etkisinin açık olarak görüldüğü bir roman olarak betimlenmiştir.
Gabriel Garcia Marquez ve Yüzyıllık Yalnızlık
Bir yıl önce hayatını kaybeden yüz yılımızın en önemli yazarlarından biri olan Gabriel Garcia Marquez’in en önemli yapıtıdır Yüzyıllık Yalnızlık. Türkçede tam 63 baskısı yapılan ve en son 2005 yılında Can Yayınları tarafından Türkçeye kazandırılan romanın arka kapağında yer alan tanıtımda şöyle yazıyor:
“Yüzyıllık Yalnızlık’ı yazmaya başladığımda, çocukluğumda beni etkilemiş olan her şeyi edebiyat aracılığıyla aktarabileceğim bir yol bulmak istiyordum. Çok kasvetli kocaman bir evde, toprak yiyen bir kız kardeş, geleceği sezen bir büyükanne ve mutlulukla çılgınlık arasında ayrım gözetmeyen, adları bir örnek bir yığın hısım akraba arasında geçen çocukluk günlerimi sanatsal bir dille ardımda bırakmaktı amacım. Yüzyıllık Yalnızlık’ı iki yıldan daha kısa bir sürede yazdım, ama yazı makinemin başına oturmadan önce bu kitap hakkında düşünmek on beş, on altı yılımı aldı. Büyükannem, en acımasız şeyleri, kılını bile kıpırdatmadan, sanki yalnızca gördüğü olağan şeylermiş gibi anlatırdı bana. Anlattığı öyküleri bu kadar değerli kılan şeyin, onun duygusuz tavrı ve imgelerindeki zenginlik olduğunu kavradım. Yüzyıllık Yalnızlık’ı büyükannemin işte bu yöntemini kullanarak yazdım. Bu romanı dikkat ve keyifle okuyan, hiç şaşırmayan sıradan insanlar tanıdım. Şaşırmadılar, çünkü ben onlara hayatlarında yeni olan bir şey anlatmamıştım, kitabımda gerçekliğe dayanmayan tek cümle bulamazsınız.”
Martin Eden – Jack London
Bir okuma listesi hazırlayıp da listede Martin Eden yoksa, bence o listeden kuşku duymak lazım. Jack London’ın bu en ünlü romanında kendisini anlattığı bilinmektedir. Romanda bir gemi işçisinin yazar olmak için verdiği inanılmaz mücadele ve çaba anlatılmaktadır. İlk görüşte tutkuyla aşık olduğu kadın olan Ruth için kendini yetiştirmek ister ve inanılmaz bir çaba ile entelektüel bir kişiliğe bürünür. Martin Eden küçük küçük öyküler yazmaya başlar yayın evlerine gönderir. Esasen Roth tarafından da beğenilmeyen bu öyküleri hiçbir yayın evi yayınlanmaz. Romanın ikinci bölümünde ise kapitalizmin dayattığı çalışma koşulları ve iklimi beraberinde hem kendi ürettiklerine hem de dünyaya yabancı bir yaşam tarzını dayatacaktır. Öyle ki hayattaki tek aşkı Ruth’a bile sevgisini unutturan bu yaşam tarzı onun trajik sonunu da hazırlamıştır.