“Diyarbakır ESO İşletmesi’nde işçi olan Sinan
Kazancı, bir eve hat çekmek için çıktığı elektrik
direğinde cereyana kapıldı ve cesedi tellere
yapıştı.” (Hürriyet, 17 Temmuz 1982)
I.
Döşeriz dünyaya gece gündüz
Hünerli ellerimizle ışığını acının
Aydınlanır kıyı bucak, kör kuyu
Bir sincap çevikliğiyle tırmanırız direklere
Silmişiz yüreklerimizden korkuyu.
Bu dünya kurtlar sofrası
Yeşil ölüm düşmüş bizim de payımıza
“Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?” (*)
Çağdaş Promete’ler olmasa.
Çekerek iletim hatlarını
İp cambazı gibi bir direkten bir direğe
Taşırız aydınlığı
Bir yürekten bir yüreğe.
Adadık kendimizi insan kardeşlerimize
Kömür olduk tellerde, kül olduk
Savrulduk Zap Suyu’ndan Asi Irmağı’na
Taşımak için çoban ateşlerini
Karanlığın dağlarına.
Bir yazgı gibi sürdürdük
Askıda tedirgin yaşamayı
Ve sonunda kucakladık ölümü
Acının külrengine katarak dolunayı.
II.
Direğin tepesinde bir adam
Tepetaklak sarkmış tellere
Birazdan kepçeyle taşınacak cesedi.
Ağlıyor altı bebesiyle bir kadın
Ağıtlarda kanıyor sureti.
Ne adı anılacak bundan böyle
Ne dillere düşecek öyküsü
Ama söylenecek çağlar boyu
Promete’lerin türküsü!
____________
(*) Nâzım Hikmet