Dil, insanı insan yapan özelliklerin en önemlisi. Bu nedenle, toplumun ve ulusun eğitilmesinde ve kalkınmasında önemli bir etken.
Atatürk, yaşadığı dönemde, Türkçenin özleşmesini savunan yazarları izliyor. Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp, Namık Kemal ilk akla gelenler. Cumhuriyet’le birlikte, Yazı Devrimi tartışmaya açılıyor. Atatürk, 08 Ağustos 1928 Perşembe akşamı Sarayburnu’nda yaptığı konuşmayla Yazı Devrimini başlatıyor. Yazı Devrimini tanıtma çalışmalarını sürdürüyor. 11 Ağustos 1928’de Dolmabahçe Sarayı’nda örnek dersler verilip 25,27,29 Ağustos günlerinde de toplantılar yapılıyor. Bu çalışmaların en önemlisi, Atatürk’ün Ertuğrul Yatı’yla 23 Ağustos 1928’de Tekirdağ’a gelmeleridir.
Bu nedenle ilimizde her yıl, Atatürk’ün Tekirdağ’a gelişi nedeniyle dil etkinlikleri düzenlenerek sorunlar gündeme getiriliyor, çözümler aranıyor. Yazı Devriminin kısa sürede gerçekleştirildiğini biliyoruz. Sıra, Türkçenin yabancı sözcüklerden arındırılmasına geliyor.
Bunun için 12 Temmuz 1932’de Türk Dili Tetkik Cemiyeti kuruluyor, sonradan Türk Dil Kurumu adını alıyor ve 12 Eylül 1980’den sonraki baskıcı yönetim tarafından, 19 Ekim 1983’te Atatürk’ün vasiyeti çiğnenerek kapatılmasına değin yüzlerce üyesinin özverili çalışmalarıyla Türkçemizin zenginleşmesini sağlıyor.
Bugün asıl sorunumuz, Atatürk’ün kurduğu Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’nun kapatılmasındaki yanlışlığın düzeltilmesi. Aradan 24 yıl geçtiği halde bu yanlış düzeltilemiyor. Resmi kurum olan, Atatürk Kültür, Dil Tarih Yüksek Kurumu ise boşluğu doldurmakta yetersiz kalıyor. İyi ki, kapatılan TDK yerine, 1987’de Dil Derneği kuruluyor ve 12 Temmuz 1988’de, ilk kurultayını topluyor ve bugüne değin dilimizin özleşmesi çalışmalarını sürdürüyor. Çıkarılan Çağdaş Türk Dili Dergisi dilimizin özleşmesine önemli katkılar sağlıyor.
Türkçenin özleşmesi yolunda ödünsüz çalışan, Türkçe tutkunu eğitimci-yazar ve öğretmenim Ahmet Miskioğlu’na buradan saygılar sunuyorum. TDK kapatıldıktan sonra, 3-4 yıl durmaksızın dergi çıkarmak için başvuruda bulunduğu halde izin verilmiyor, engelleniyor; ancak kararlılığı sayesinde, Temmuz 1987’de Türk Dili Dergisi’nin ilk sayısını çıkarıyor.
TDD, bugün 20 yaşında ve dilimizin özleşmesi yolunda durmaksızın yürüyor. Şimdi bir yanda, “Yaşayan Türkçe” diyerek Arapça ve Farsça sözcüklere sahip çıkan, Batı dillerinden giren sözcüklere karşılık bulmada yetersiz kalan devletin resmi kurumu, diğer yanda, Türkçenin yabancı dillerin boyunduruğundan kurtulması için, üyelerinin katkılarıyla çalışan Dil Derneği ve Ahmet Miskioğlu’nun Türk Dili Dergisi. Resmi kurum, dilimizin oturmuş kurallarıyla oynayıp karmaşa yaratıyor. Okullarda, öğrencilerimiz bunun sıkıntısını çekiyor. Resmi kurum, yanlışını anlayınca, Dil Derneği’nin önerilerine uymak zorunda kalıyor.
Atatürk’ün kurduğu Türk Dil Kurumu kapatılmayıp aynı hızla çalışmalarını sürdürseydi, Türkçemiz bugünkü acıklı duruma düşmeyecekti. Şimdi acıklı durumumuzdan, dil kirliliğinden birkaç örnek vermek istiyorum. Gençlerin dilinden “okey”, “Thank you”, “mersi”, “süper”, “cafe” vb sözcükler düşmüyor. Dilimizde yanlış kullanımlar çoğalıyor: “Sanatçılar sahne alıyor” diyoruz. “Yazınıza gelen olumlu tepkileri anlatır mısınız?” diyoruz, (Tepkinin olumlusu olmayacağını bilmeden). “Çay mı, kahve mi alırsınız”, “Taktım abi, şu olaya” diyoruz, ya da TBMM Başkanı: “Şeyini şey ettiğimin şeyi” diyor.
Dilimizin yabancı sözcüklerin kuşatması altına girmesine, uygulanan yanlış siyasalar neden oluyor. Ekonomimiz, kültürümüz güçlü olsa, tam bağımsız olsak bunların hiçbiri olmayacak kuşkusuz. Oktay Sinanoğlu, “Bye-Bye Türkçe” adlı yapıtında, “Bir Nev-York Rüyası”nı anlatıyor. Bir düşte kendinizi Nev-York’ta görüyorsunuz. Öyle bir düş ki, tüm
işyeri adları, gazete-dergi adları Türkçe. Coca cola olmadığı için size Susurluk ayranı sunuluyor. Okullarda dersler Türkçe okutuluyor vb. Kısaca, gerçekte Türkiye’nin ABD karşısında düştüğü duruma bu kez ABD düşerek Türkiye’nin kültür kuşatmasına uğruyor.
Açıkçası, Türkiye’nin böyle kuşatmacı bir duruma düşmesini hiçbir aydınımız istemez. Bir düş bu. Aydınlarımızı, ABD yayılmacılığına ve Türkçenin kuşatılmasına karşı durmaya çağıran bir düş. Tekirdağ, dilimiz konusunda, Türkçemize sahip çıkma konusunda ilk kez böyle bir
etkinliği gerçekleştiriyor. Tekirdağ da, yurdumuz da, Türkçemiz de sahipsiz olmadığını kanıtlıyor, kanıtlayacak.
Hasan Akarsu
23 Ağustos 2007, Tekirdağ
(Abece Devrimi ve Dil Kirliliği Konferansı Açılış Konuşması, Tekirdağ)
(Şarköy Sanat, Sayı:20, 2008)