- Türk Telekom Telekomünikasyon Müzesi - 27 Ekim 2023
- Kars, Zamanı Yitik Şehir - 25 Eylül 2023
- Çeşnigir Kanyonu ve Köprüsü - 19 Aralık 2022
22 Kasım Pazar… Güneşli bir pazar günü Ilgaz Dağı, Küçükhacet Zirve çıkışını gerçekleştirmek için Ankara’dan hareket ettik. Heyecanla beklediğimiz gün gelmişti sonunda. Yolculuk sırasında Çankırı’nın içinden geçerken Nazım Hikmet’le Vala Nurettin’i düşündüm. Kurtuluş Savaşı yıllarında, savaş nedeniyle geliyorlar Çankırı’ya. Savaş yıllarının Çankırı’sı. Elbette büyümüş, yenilenmiş bu eski Hitit kenti. Sonra buranın hapishanesinde yatıyor Nazım.” Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da/ Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil/ Bütün iş Tahir’le Zühre olabilmekte/ yani yürekte….” diye diye….
Küçükhacet zirvesinin zorlu bir çıkış olduğunu duymuştum. Yürüyüşe başlayacağımız noktaya geldiğimizde aracımızdan indik ve hazırlıklarımızı yaptık. Ilgaz Dağı, Kastamonu’nun 40 kilometre kadar güneyinde. Ilgaz Dağı diyoruz ama, aslında 50 kilometre uzunluğunda Ilgaz Dağları… Zirveye tırmanmak için en uygun hareket noktası Kastamonu –Ilgaz şosesinin en fazla yükseldiği ve Karayollarına ait tesislerin bulunduğu Ilgaz-Doruk adı verilen yer. Küçük ve büyük olmak üzere iki zirvesi var. Çatalılgaz (Küçükhacet ,2546 m) ile doğudaki Hacetılgaz ( Büyükhacet , 2587 m). Rehberimizin yaptığı bilgilendirici konuşmanın ardından yürümeye başladık. Bir patika ormanlık alandan geçtik. Küçükhacet’ten önceki yüksekliğe ‘’Yavru Hacet’’ diyorlarmış. Diğer bir adı da ‘’Geyik Dağı’’(Geyik Gediği, 2090 m). İlk molada terlememek için katman çıkarma işini yaptık. Orman içinde nefis bir manzara eşliğinde keyifli iniş-çıkışlar vardı. Tırmanışa geçerken kısa bir mola verdik. Güzel bir sonbahar günüydü. Güneşli, ılık bir hava. Ama yükselmeye başlayınca aşağılardaki o havadan eser kalmadı. Rüzgar hızını arttırmaya, bizim tempomuzda düşmeye başladı. Ağaçlık alandan çıkınca muhteşem bir manzara ile karşılaştık. Sanki kollarımızı açsak, Dünya’ya sarılabilirdik. Her köşeden başka bir manzara seyretme şansımız oldu.
Artık zirve görünüyordu. Her zirve diye gördüğümüz yere yaklaştığımızda arkasından ikinci tepe çıkıyordu. Tırmanmak iyice zorlaşmıştı. Son boyuna ulaştığımızda zirveye S’ler çizerek çıktık. Oldukça dik bir çıkıştı. Dağın soğukluğu sisle birlikte çökmeye başladı. Daha sık kısa molalar verir olduk. Bengi arkada kalmıştı. Artçı arkadaşımızla birlikte ağır ağır çıkıyordu. Öğle saatlerinde zirveye ulaştık. Şiddetli rüzgarda ayakta durabilmek için arkadaşlarla kol kola girdik. Sonunda Küçükhacet Zirvesindeydik. İnsanın içi içine sığmıyor. Rüzgar bizi sol tarafa savuruyordu. Sisten dolayı görüş alanımız oldukça daralmıştı. Küçükhacet’in Kastamonu iline bakan tarafı uçurummuş. Sisten görünmüyor ki… Uçurum mu, yer mi? Rüzgarda bizi o tarafa atıyor. Zirvede Bengi ile buluştuğumuzda, ellerini donma noktasında hissettiğini ve batonları zor tuttuğunu söyledi. İşte o durumdayken artçımız çantadan çoraplarını çıkarıp vermiş. Bengi, hayatta hiçbir erkeğin çoraplarını tereddüt etmeden ellerime geçirip ısınacağım aklıma gelmezdi, dedi. Tabii ki temiz çoraplardı. Ama o an bu ayrıntı çok da önemli değildi. Bengi, ayağından çıkarıp verse yine de giyerdim, diyerek güne damgasını vurdu Bu anlarda; rüzgarın bizi uçuruma sürüklediği, soğuktan donma eşiğine geldiğimiz, insanoğlu olmanın sınırlarını zorlayan doğanın gücü, “var olmanın dayanılmaz hafifliği”ni acımasızca hissettiriyor.
Çanak şeklindeki zirvede durmamız mümkün değildi. Bir – iki fotoğraf çekip inişe geçtik. Zirveden inişi Küçükhacet’in ters tarafından yaptık. Zirveden 30-40 metre kadar indiğimizde ılık bir hava ve güneş karşıladı bizi. Yukarıdaki havadan eser yoktu. Günbatımının tüm güzelliğini içimize çekerek inmeye başladık. Bir süre sonra iniş dikleşmeye başladı. İniş çıkıştan daha zorlu idi. Çarşak zemin, zor zemin. Aşağıdaki ormanlık alana vardığımızda hem hava kararmıştı, hem de dizlerimiz oldukça zorlanmıştı. Sabah 10.30 da başladığımız faaliyeti 17.30 da sonlandırdık.
Bir parçam Küçükhacet Zirvesi’nde kaldı. Her gittiğim yerde bir parçamı bırakıyorum. Şairin dediği gibi ; ‘’Aşağı yer uçurum, yukarı gök uçurum / Tanrı’ya mı inanıyorduk, özgürlüğe mi bilinmez….’’
Fakat aşağı inerken şaşkın, yorgun ve mutluyduk…
Demet GÜNGÖR
imgelem.com.tr
Emeğinize ve yüreğinize sağlık. Orda sizlerle tırmanmış ve o doğada gibi hissettim. Teşekkür ederim