Kasaba Lirikleri: Taşın Uğultusunda Bir Hüzün Senfonisi

Şahbender Korkmaz’ın dizeleri, Divriği tepelerinin ardıç, meşe ve yaban elmalarının şiirini, Çaltı Çayı’nın türkülerini kente taşıyan bir rüzgâr gibi. Hem de  otuz yılı aşkın bir sessizliğin ardından. Kasaba Lirikleri, modern şiirini sınırlarını gündelik yaşamla zorlayarak okurla felsefi duruşunu paylaşıyor.

1993’te yayımlanan ilk kitabı Aşeka‘dan sonra, 2025 Haziran’ında Ürün Yayınları’ndan çıkan Kasaba Lirikleri, insana dair ne varsa, insanca anlatan bir şiir kitabı. Daha ilk şiirden itibaren okuruna büyük bir saygı gösterdiğini hissediyoruz.  Boşa yazılmış, yersiz tek dize, tek sözcük, tek ses yok.

Şahbender Korkmaz,  kasaba hayatını lirik bir haritaya dönüştürmekle kalmıyor, sınırlarını genişleterek kente taşıyor. Toprak kokulu patikalar, kuzinenin içten içe sönmesi, sefertası ve işçi, toprak, köylü gibi güçlü imgeler ile yaşam ve ölüm, şiirin kendi poetikası ve şairle ilgili ironiler, metaforlar “artık bundan sonrası okurun” diyor. Ölümün sessiz gölgesiyle örülü bir dünya. Bu kitap, sadece şiir değil; bir kasabalının, giderek kentlinin iç içe geçmiş, gerçeğin ve anlamın arayışlarıyla yoğrulmuş bir otobiyografi, doğanın metaforlarında gizli bir sosyal manifesto.

Kasaba Lirikleri’ndeki söylem, lirik şiirin geleneksel sınırlarını zorlayan bir ustalıkla parlıyor. Şiirleri, kısa ve keskin dizelerle örülü; her sözcük, bir çakmak taşı gibi keskin, bir kiraz çiçeği gibi zayıf.

“Alüminyum duvarlarında bir kadın / Çelik penceresinde bir adam” dizeleriyle başlayan “Yargısız” şiirinde modern yaşamın yalnızlığını endüstriyel imgelerle çarpıştırıyor. Bu, bir tür lirik minimalizm: Fazlalıkları tıraşlanmış, geriye kalan boşluklar okuru kendi boşluğuyla yüzleştiren bir yapı.

Şahbender Korkmaz, biçime önem vermiyormuş gibi yapıyor ama ritmi içten bir ezgiyle yakalıyor – tıpkı “Rüzgâr” şiiri:
“Ten ıtırdı kokuyordu buruk menekşe 
Maşa duyurdu sevişiyordu keçiyle meşe”

gibi, doğanın cinsel ve mistik birleşimini çağrıştırıyor. Bu teknikle birlikte, klasik Türk şiirinin halk ezgilerinden beslenirken, modern bir soyutlamayla yenileniyor; Nazım Hikmet’in toplumsal damarını, Orhan Veli’nin gündelik ironisini, Turgut Uyar’ın imgelerini bir kasaba meydanında buluşturuyor.

Kitabın özgünlüğü, kasaba motifini bir metaforlar ormanına dönüştürmesinde yatıyor. Korkmaz, doğayı insan ruhunun aynası yapar: “Çınar ve Ölüm”de, belediyenin testeresi altında inleyen bir çınar, yaşlılığın ve unutuluşun simgesi olur; “Ağaç Metaforları”nda ise gürgen “acıya küsüp kırılır hayata”, meşe “romantik bir ağaç”tır. Bu metaforlar, yer kabuğu gibi katmanlı: Yüzeyde pastoral bir kasaba manzarası, derinde ise kapitalizmin talanı, pandeminin yalnızlığı, ölümün kaçınılmazlığı. “Tuz Kurudu” gibi şiirlerde sosyal eleştiri sivrilir – “Kesik başlar yeterince soyut değil sanatsal ölmüyor Somali” – ama bu, didaktik bir haykırış değil; lirik bir kezzap gibi damla damla akıyor.

Şahbender Korkmaz’ın benzersizliği, bu eleştiriyi kişisel hüzne bağlamasında: Annenin ölümü (“Annem”), çocukluğun yitirilişi (“Kasaba ve Ölüm”), aşkın yarım kalmışlığı (“İlk Aşk”) gibi temalar, kasabanın tozlu yollarında birleşiyor. Şiirleri, bir kunduzun diş izleri gibi kemiriyor belleği; “Unutuş”ta, “Çekiç / Orak, başak ve ekmek / At / Dere / Yarpuz ve toprak” diye sıralanan unutulanlar, proleter bir ağıt haline geliyor.

Poetik olarak, Kasaba Lirikleri bir kış gecesinin uğultusu: Dizeler, kar ışığında yürüyen bir yolcunun adımları gibi ritmik, her şiir bir patika gibi kıvrımlı. Şahbender Korkmaz, sözcükleri dönüştürüyor – “Soru Kezzap”ta, soru bir “dişi midir / Mor zindanlarda yatan sokak mıdır” olur, mecaz bir “aşkın bıçağı”. Bu teknik, okuru pasif bir izleyici olmaktan çıkarıp, şiirin içine çeken bir girdap yaratıyor. Kitap, ölüm temasıyla doruklanıyor: “Şair ve Ölüm”de, ölüm “saf dönüşüm”dür, “içten içe sönen kuzine”dir; bu, metaforlarla varoluşun soğuk taşlarına yaslanmış bir meditasyon sunuyor okura.

Sonuç olarak söylemek lazım gelirse Kasaba Lirikleri sıradan bir şiir kitabı değil. Bu yapıt, Türk şiirine yeni bir patika açıyor – okuyun, çünkü her dizede bir kasaba doğuyor, bir ölüm soluyor.

DENİZ ERTEKİN
25 EYLÜL, 2025

Scroll to Top