imgelem KÜLTÜR VE SANAT Derin Cumhuriyet Gölgesinde Madımak Katliamı

Derin Cumhuriyet Gölgesinde Madımak Katliamı

Evet, bu ülkede Madımak katliamı yaşandı! Adına derin devlet denilen iç çekirdeğini Teşkilatı Mahsusaların, Özel Harp Dairelerinin, Seferberlik Tetkik Kuruluşlarının uzantılarının oluşturduğu ve nihayet bir adının da derin cumhuriyet güçleri olan bu oluşumun gölgesinde Madımak katliamı yaşandı. Keyfi biçimde iç düşmanlar yaratan bu oluşum her an her yerde karşımıza çıkmaya devam ediyor. Bundan 20 yıl önce, TC Kültür Bakanlığının ve Sivas Valiliğinin teşvik ve destekleriyle Temmuz 1993’da Sivas’ta gerçekleştirilen Pir Sultan Abdal Anma kültür-sanat şenlikleri 2 Temmuz’da kanlı bir katliama uğramıştır. 20 yıl sonra bu katliam aydınlatıl(a)madığı gibi bir türlü sonuçlandırılmayan dava zaman aşımına uğratılarak tarihe havale edilmiş durumda. Ancak bu katliam üzerindeki sis perdesi hala duruyor.

2 Temmuz Sivas

Katliamın nasıl, nerede ve kimler tarafından planlandığı, adım adım nasıl işlendiği herkesin malumu olan bir sır! Bakın bu sır kedini nerede ele veriyor. Katliam girişiminin 8 saat sürmesi, polisin ve askerin müdahale etmemesi sonunda da otelin yakılıp katliamın gerçekleştirilmesi. Bütün bu olup bitenler derin odakların organize bir biçimde çalışmış olduğunu açıkça gösteriyor. Son günlerinde Erdal İnönü’nün yaptığı açıklamalar da zaten bunu kanıtlıyor. Katliamdan sonra üst düzey bir MİT yetkilisi Erdal İnönü’ye “Dincilerin gazını almamız gerekiyordu.” demiş. Katliam sonrası diğer bir organize yönü ise dava sürecinde yaşandı. Bilindiği gibi dava önce gösteri ve yürüyüş yasalarına muhalefetten açıldı. Sanıklara üçer, beşer yıllık cezalarla dava sonuçlandı. Adaleti sağlamaktan uzak olan bu sonuç Yargıtay tarafından bozuldu. Bir süre sonra anlaşıldı ki kararın bozulma gerekçesi adaletin sağlanmamış olması değildi. Çünkü bu kez özellikle “laik” ve “cumhuriyetçi” kesimleri tatmin edecek yeni bir dava açıldı. Anayasayı çiğnemek, cumhuriyeti yıkmak, şeriatı getirmek diye süren bir dizi suçlamayla yeni bir dava açıldı. Bu davanın nasıl sonuçlandığı hepimizin malumudur. Katliamı dinci bir örgüt gerçekleştirmişti ama örgüt bulunamamıştı. Sonrası zaman aşımı ve günümüz. Şimdi soru şu: Dincilerin gazını almak için katliama göz yumuldu, laik ve cumhuriyetçi kesimin gazını almak için de suç, bulunamayan bir dinci örgüte yıkıldı. Geçtiğimiz aylarda cumhurbaşkanı DDK’yı harekete geçirdi. Peki şimdi DDK ne yapacak. Bu kez muhtemelen bu kurul, hükümet tabanının, İslami cenahın gazını almak için suçu Ergenekon’a yıkacak.

Her yıl 2 Temmuz’da Sivas’tan kimi yetkililer, yetkisizler çıkıp “Sivaslılar olarak bu kara lekeyle yaşamak istemiyoruz!” diyorlar. Diyorlar ama bu kara lekeyi silmek için hiçbir girişimde de bulunmuyorlar. Verilen rakamlara göre katliam günü en az 15000 kişi eyleme geçip ortalığı yakıp yıktılar. 33 konuk, 2 otel görevlisi ve 2 gösterici olmak üzere ölümler gerçekleşti. Katliam davasından bir biçimde paçayı sıyıranlar pervasızca bu katliama özürler arıyorlar. Tahrik varmış, kışkırtma varmış! Katliama katılanlar belli ama ama bunu tertipleyenler, halkı kışkırtıp provake edenler belli değil! Peki Sivaslılar ne istiyorlar? Sivas’taki meslek birlikleri, meslek odaları, sivil toplum kuruluşları topluca bir özür bildirisi yayınlayıp “Biz provake edildik insanlığımızı unutup bu katliamı şehrimizde gerçekleştirdik. Oteldeki insanları yakarken bütün bir insanlığı öldürmüş olduğumuzun farkında değildik. Özür diliyor ve suçumuzu kabul ediyoruz. Esas önemlisi ise bu provakasyonu tertip edenlerin ortaya çıkarılmasını istiyoruz.” dediler mi? Bu katliamın unutulmasını, üzerinin örtülmesini istiyorlar. İşte bu mümkün değil! Eninde sonunda bu aydınlatılıcak!

Davanın her aşamasında bu katliamda parmağı olan belli kesimleri belli makamlar korudular. Bu konuda askeriye, emniyet, yargı ve siyasi partiler sıkı bir işbirliği içerisindeydiler. Bu organize katliam sonrasında ayrıca bir de organize hukuk katliamı gerçekleştirildi. En son kararlarında katliamı bulunamıyan dinci bir örgüte yüklemişlerdi ki, bu hükümetin tabanı da buna itiraz etti. Madem bulunamayan bir örgütü suçluyorsunuz o zaman gelin bu “dinci” ibaresini kaldıralım diyorlar. Haksız da sayılmazlar, çünkü ellerinde Ergenekon var! Çoktan ipi çekilmiş bu NATO’cu gladioya bu suçu da yükleyivermek makul geliyor!

Peki bütün bunlar olup biterken Alevi örgütleri, Alevi kamuoyu oluşturucuları ne yapıyor? Bu konu burada tartışamayacağımız kadar ayrıntılı ve bir o kadar da içler acısı bir durum. Katliama muhatap olan dernek ne yazık ki bu dava için müdahil olma talebinde bile bulunmamış. Diğer Alevi derneklerinin, örgütlerinin hiçbiri bu davayı dar devletçi bakışın dışında ele alıp uluslararası kamuoyu oluşturacak ve yaşananların bir insanlık suçu olduğunu deklare edecek bir çabayı gündemlerine dahi al(a)mamışlardır. Dernek yöneticileri, geniş kitlelerin bu konudaki duyarlılığı ve desteğini, şehit ailelerinin derin acılarına rağmen sergilemiş oldukları bütün özverilerini kurnazca manüple etmişlerdir. Her 2 Temmuzda kürsü kapmak isteyenler, dava boyunca bu katliamın her hangi bir biçimde dünya kamuoyuna taşınması için çalışmayıp hatta sessiz kalarak hukuksal sürecin kadük edilmesine seyirci olmuşlardır. Ancak bir kişinin çabalarını burada anmalıyız. Hüseyin Karababa’nın peş peşe verdiği itiraz dilekçeleriyle, açtığı davalarla ulusal ve uluslararası hukukun bütün formalitelerini bir bir aşıp bu davanın takipçisi olması ve bunu ısrarla sürdürmesi dava dosyasının tozlu raflara gitmesini engelleyecektir. Hüseyin Karababa’nın çabalarıyla bu katliam davası AİHM’e taşınabilecektir.
Bu yıl 2 Temmuz anmaları Gezi direnişinin gölgesinde kalacak gibi görünüyor. Umuyorum ki bu direniş Alevilere de gerekli bilinci ve direnci aşılar. Hak arayışlarınıda daha etkili yollar bulup çoğulcu katılımı sağlayabilirler…

A Galip Kabasakaloğlu