Bir Şehri Sevmek

Her insan, doğduğu yeri çok sever. İlk havayı soluduğu, hayatındaki ilkleri yani başlangıçları yaptığı topraklara tutkundur. Bir şehri sevmek, aileyi sevmek gibidir. Anne, baba ve kardeşlere duyulan sevgiye en yakın olandır. Bir şehri başka şehirlerden daha fazla sevmekse, yaşantılarla ilgilidir. Anıları canlı tutan, yaşatan sokaklar ve caddeleriyle o şehrin her yapısı sevgiyi hak eder. Bazen de insan doğup büyüdüğü şehirlerden başka şehirleri, kasabaları sever.

Dünyanın her tarafında insanların kendi ülkelerinde, doğduğu ve sevdiği kentler vardır. Türkiye’de de en çok “taşı toprağı altın” olan İstanbul… fakat ben en çok Ankara’yı sevdim. Tamam taşı toprağı altın değil, denizi yok, boğazı yok ama benim için Ankara’nın başka değerleri var. Bu yüzden Ankara’yı anlatmak isterim.

Sizlere Ankara’nın başkent oluşundan, Anıtkabir’in burada olmasından söz etmeyeceğim. Ya da kamu binalarından, Ankara Kalesi’nden, kedisinden, kulesinden… Sonra Beypazarı evlerinden, Kızılay’daki Sakarya Caddesi, Kültürün ve sanatın mekanı Yüksel Caddesi, Konur Sokak ve şiirlere konu olan Tunalı Hilmi Caddesi… Herkesin bildiği yerler bu saydıklarım. Oysa Ankara’nın her köşesinde bir sakinlik var. Bir dinginlik ve zamanın ruhunu okşayan mekanlar…

Galiba bir şehri sevmek, kentin tüm bileşenlerini ayrımsız sevmekle başlıyor. Bir şehri sevdiren şey, insanları ile beraber akla gelen her şey olmalı. Şunu da unutmamak gerekir ki insanı mutlu eden şeylerin varlığıyla beraber yerleşim alanları güzeldir. İyi yaşantıları daha çok hatırlanıyorsa, suyuna da toprağına da aşık olursunuz. Bendeki Ankara tutkusu tam da böyle bir şey. Güzel ve değeri ölçülemez dostluklar kurdum. Bu şehirde aile oldum, evim bu şehirde, severek yaptığım mesleğim de bu şehirde.

Evet ben bu şehri, güzel Ankara’yı seviyorum…

Bir Şehri Sevmek

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir