imgelem SÖYLEŞİ ABDULLAH ÖZKUCUR ve KÖY ENSTİTÜLERİ ÜZERİNE

ABDULLAH ÖZKUCUR ve KÖY ENSTİTÜLERİ ÜZERİNE

2 Şubat 2021 tarihinde, Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitülü Abdullah Özkucur Hocamızı Zeliha Kanalıcı’nın ev sahipliğinde ziyaretimizden bir bölüm. Abdullah Özkucur Hoca’mız Mart 2021 itibariyle 101 yaşına girmiş bulunuyor.

 -Sizi iyi gördük Abdullah Hocam. Bizi karşılamanız, belleğiniz hepsi çok iyi.

-Öyle mi görünüyorum? Tabii genel olarak iyi sayılırım yaşıma göre. Ama gözlerim sorunlu. Glokom var. Biri daha ilerlemiş durumda, öteki de arkasından geliyor. Yani gelişiyor, geliştikçe gözüm tümden kapanacak. Her halde ben beş, on sene sonra kör olacağım…

-Hocam öyle olumsuz düşünmeyin lütfen.

-Benim senelerim aydır artık. Aylar seneler kadar ağır geçiyor. Kulaklarım da duymuyor. Kulaklık kullanıyorum, ondan da duyamıyorum. Elimle bastırıyorum, dikkatimi topluyorum, zorla anlamaya çalışıyorum. Bir şey de yapamıyorum akşama kadar evdeyim.

-Daha ne yapacaksınız, kendi ihtiyaçlarınızı gidermeniz, ayakta durmanız yeter.

-Yeter olur mu? Bir iş yapamıyorum. Bir arkadaşla buluşup konuşamıyorum. Bir toplantıya gidemiyorum. Sadece gazete, kitap okuyorum. Yazmayı bıraktım gibi nerdeyse. Okumayı da yarıya indirdim.

-Yalnız kaldıkça neler düşünüyorsunuz, eski günlere gidiyor musunuz?

-Tonguç’u görür gibi oluyorum. Resmini görür gibi oluyorum. O yaşadıklarımı zaten kendime mal ettiğim için hiç unutmuyorum.  Ama bazı sahneler daha çok gelip gidiyor, ben tam bir anlam veremeden şaşırıyorum. Yani bazen bi bulanıklık yaşıyorum galiba. Sonra üzülüyorum, bir şey yapamıyorum diye.

-Ne yapacaktınız, şimdiye kadar yaptıklarınız yetmez mi?

-Ne yaptım ben, şimdiye kadar hiçbir şey yapmadım. O yana gittim, bu yana gittim. Çok dolandım, çok gezdim.

Zeliha Kanalıcı; Sabah sekiz de kalkıyor gece on ikiye kadar çalışıyor. Bakmayın siz Abdullah öğretmenimin söylediklerine. İnce, ince yazıları okuyor. Notlar alıyor.

-Köy Enstitülü olmanın farkı işte bu. Sabah erken kalkmak, sorumluluk anlayışı sahibi olmak, çalışmak, üretmek…

-Bir toplantıda söz verdim. Köy Enstitüleri bi deniz, bi ummandı! Bizim aldıklarımız bir damla onlardan. Her şeyi söylemedik, daha söylenecek çok şey var. O zaman söz verdim ben, gelecekte bunları tamamlayacağım dedim. Size söz veriyorum dedim. Tamamlamak için bir şey var. Köy Enstitüleri olmanın dayanılmaz ağırlığı, yazmaya başladım. Uzattım, o kaldı orda. Köy Enstitüleri bana ne verdi, benden ne aldı. Bunu ele alayım dedim. Başlıyorum, gerisi gelmiyor, devam edemiyorum. Buna benzer şeyler. Bunları yapamadıktan sonra, bir toplantıya gidemedikten sonra, bir arkadaşınla sohbet edemedikten sonra şuraya kadar yürümüş gelmişim ne oluyor? Yaptığım yok, ürettiğim yok. Onun için fuzuli duruyorum, fuzuli yük oluyorum.

-Hocam öyle düşünmeyin lütfen. Bizim gözümüzde apayrı bir değersiniz.

-Sağ olun ama benim yaşam felsefem şöyle. İnsanın bir hedefi olacak. Muhakkak hedefe varmak yolunda, zevk almak bakımından hedefe varmak zorunda. Oraya varmak için hızını kesmeyecek. Hedef uzak olabilir, daha da uzayabilir hep koşacak ona ulaşmak için. Şimdi bir hedefim var. Mart ayında 101 yaşıma varacağım ya, 100 yaşında öldü demesinler, hiç olmazsa 101 yaşında öldü desinler. (gülümsüyoruz)

Yani şu ortamın böyle olması (covit-19 kast ediyor) hepimizi berbat etti. Eğer psikolojim düzelirse Köy Enstitüleri bizden ne aldı, neler aldı. Ne verdi, neler verdi yazacağım.

-Köy Enstitüleri Türkiye Cumhuriyeti’nin aydınlanması. Avrupa’nın Orta Çağ karanlığındaki Rönasans aydınlanması ne ise, Köy Enstitüleri de Türkiye için o. 

-1945’de Hasanoğlan’ı bitirdim, 46’da Ereğli İvriz Köy Enstitüsü’ne başladım, orada bir yıl kaldım.1947 bizim Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü kapatıldı. Bizleri de bulunduğumuz görevlerden alıp, yedek subay okuluna askere aldılar. Kırk yedi Mayıs’ında Karaman yoluyla, Karaman askerlik şubesinden yedek subay okuluna gittim. Altı ay orada kaldım. Bizi askere alınca, ne kadar Yüksek Köy Enstitüsü öğrencisi varsa onları da dört bir yana dağıttılar. Askere aldıklarından altı ay sonunda geriden çok şikâyetler geldi. Zamanında yapmışlar, doldurmuş, hazırlamışlar. Arkadaşlarımızın çoklarına bunlar askeri kıta da zararlı olacak diye…

-Köy Enstitülü oldukları için mi?

Zeliha Kanalıcı; Fişlemişler, hepsini fişlemişler.

A.Ö; Tabii enstitülü oldukları için. Fişlediklerini anlatayım size. Mehmet Başaran vardı, Talip Apaydın vardı, yirmi kadar arkadaşımız. Sabah oldu, elbiselerimizi giydik. Ben son bir kere daha çarşıya çıkayım dedim. Çıktım, geriye döndüm geldim. Talip ile çok iyi, çok özlü konuşuyordum. Başka arkadaşlarımızı merak ediyordum. Talip’den de adres alacaktım. Geriye döndüğümde aradım Talip Apaydın yok, İhsan Güvenç yok, öteki yok. Sordum, ne oldu bunlar? Bir cemse geldi, o arkadaşlarını topladılar, üzerlerindeki elbiseleri soydular, er elbisesi giydirdiler, cemselere doldurup götürdüler. Nereye gittiğini bilmiyoruz, dediler. Canım sıkıldı tabii. Dağıtım yapılıyordu, ben de Maraş’a çektim kuramı, orda üç ay kaldıktan sonra kolordu dağıldı. Oradan İskenderun 9. Dağ Alayı’na nakledildim. Oraya gelince okuldan mezun arkadaşımız Mustafa Ünüvar vardı. Mustafa dedim, bizimkiler nerde? Bilmiyor. Talip’i arıyorum. Bir mektup yazdım Mustafa’ya, postaya verdim. Mustafa viziteye çıkmış. Nöbetçi subay mektubu almış, okumuş. Mustafa’yı çağırmış. “Bu bizimkiler ne demek? Siz örgüt müsünüz?” Ben 9. Dağ Alayındayım. Merdiven aldım da bir iş için gidiyordum. Beni çağırdılar, meğer beni gözaltına almışlar. Eve varmışlar, evi darmadağın etmişler. Üç ay gözaltında kaldım.

-Sadece ‘bizimkiler’ dediniz diye mi, gözaltı?

-Sadece bizimkiler dedim diye. Diğer bütün arkadaşlarımıza da yoklama çekmişler. Ne buldularsa, kimi buldularsa yoklama? Üç ay sonra Amerika’dan birkaç kişi misafir gelmişti, içlerinde yüksek rütbeli olan biri de vardı. Onlar için bölükte bir gece düzenlenmişler. Ben de iki yüz kadar askere oyun öğretmiştim. Halk oyunu. Onlar da gecede gösteri yapmışlar. Kolordu komutanı sormuş : “Bu eğitimi kim verdi”, diye. Benim adımı vermişler. “Gelsin bakalım”, diye beni çağırtmış. Ben gözaltındayım ya, vardım karşısına. Amerikalılar da var yanında. Memnun olmuşlar. Kolordu komutanı sorular sordu, ben cevapladım. Beni dinledi, dinledi. O günden sonra beni serbest bıraktılar.

-Hocam belirli insanlar çıkıyor televizyona,  Köy Enstitüleri hakkında hep aynı şeyleri söylüyorlar. Belli programlar, belli insanlar ve belli söylemler. Siz buna nasıl bakıyorsunuz?

-Şimdi o anlatılanlara göre Köy Enstitülerini zayıf görebilirler kurum olarak. Zayıf gösterebilirler yani sadece bir eğitim yapılan yer olarak. Ben İskenderun’dan terhis olduktan sonra Ankara’da Tonguç’u görmeye gittim. Tonguç görevden alınmış. Yüzbaşı apartmanında, orada oturuyorlar. Konuştuk. Hasanoğlan kapatıldı sıra Köy Enstitülerine mi gelecek? Bir varmış, bir yokmuş masal durumuna mı gelecek dedim. Tonguç sustu. Yan tarafında masanın üstünde kitap vardı. Usuldan aldı,  önüme sürdü kitabı. “Eğitim Yoluyla Canlandırılacak” , 700 sayfa. Bana verdi ve konuştuk, birçok şeyi konuştuk.

Bu konuşmalardan sonra çıkardığım sonuç şu. Bizim köylerimizde o zaman sağlık memuru yoktu. Hasanoğlan’da köy öğretmenlerinden sonra “Sağlık Kolu Bölümü” açıldı. Burada sağlık memurları yetiştirilecekti, köy sağlık doktorları yetiştirilecekti. Yatılı bölge okulları açılmıştı. Onlar çoğalacaktı. Köy Enstitüleri otuz kadar olacaktı. Binlerce köy okulu, binlerce köy sağlık ocağı olacaktı.  O kurumların başına okullarda okuyan öğrenci hekimler getirilecekti. Otuz Köy Enstitüsü, otuz bin öğretmen yetiştirecek, Anadolu’nun dört bir yanına dağıtılacaktı. Köy okullarında sadece öğrenci yetişmeyecekti o zaman. Dışarı gidemeyen köy çocukları için beş, altı köy arasında “bölge okulları” açılacaktı. Bölge okullarında iş sahibi, meslek sahibi olacak çocuklar yetişecekti.

-O insanların yaşamı, hayatı iyileşecekti. İnsan gibi kaliteli yaşayacaklardı.

-İnsan yetiştirecekler. Öğretici insan! Tarım da kalkınacaktı Türkiye. Ekonomide kalkınacaktı. İşsiz kimse kalmayacaktı. Herkes rahat yaşayacak, Türkiye bambaşka olacaktı.

-Bütün bunları “Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü” kitabınızda yazdınız mı Hocam?

-Yazdım, yazdım. Daha fazlasını yazdım ama söyleyecek sözümüz bitmedi…

 Köy Enstitüleri meraklısına, araştırmacısına ve okuruna Abdullah Özkucur “Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü” kitabını okumasını önererek bu ses kayıt yöntemiyle yapmış olduğum paylaşımı burada tamamlamak istiyorum.


Ayşe Kaygusuz ŞİMŞEK

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir