“Dünyanın Bütün Çiçekleri” Şiiri Üzerine
——————————————————————————–
Dr. Adem ORAKÇI
“Bana çiçek getirin, dünyanın bütün çiçeklerini buraya getirin.”
Köy öğretmeni Şefik Sınığ’ın ölürken söylediği bu son sözleriyle başlayan “Dünyanın Bütün Çiçekleri” adlı şiir, Cumhuriyet dönemi şairlerinden Ceyhun Atuf Kansu’nun en güzel şiirlerinden birisidir.
Kansu, “hekim olarak en ıssız köşelerine kadar dolaştığı Anadolu’nun dertlerini dile getiren şairlerindendir.”1 Anadolu’nun en dertli insanlarından birisi de şüphesiz ki köy öğretmenleridir. O, Anadolu aydınları içerisinde köy öğretmenlerini bir başka titizlikle ve bir başka yakınlıkla gözlemler. “Dünyanın Bütün Çiçekleri” adlı şiiri de, bu gözlemlerinin ürünüdür.
“Dünyanın Bütün Çiçekleri”, bugüne kadar bir çok antoloji, dergi ve gazetede yer almış, bir çok törende de beğeniyle okunup dinlenmiştir. Türkiye Radyo Televizyon Kurumu’nun 1979 yılından beri düzenlediği 23 Nisan Uluslar Arası Çocuk Şenliği kutlamaları için dünyanın bir çok ülkesinden çocuklar yurdumuza gelip başkent caddelerini bir çiçek seli gibi doldurduğunda, yine bu şiiri ve şiirin başlangıcında yer alan köy öğretmeni Şefik Sınığ’ın son sözlerini hatırlarım hep. “Bana çiçek getirin, dünyanın bütün çiçeklerini buraya getirin.”
İşte dünyanın bütün çiçekleri buradalar Şefik Hoca. Ay yıldızlı bayrağının gölgesinde, mini mini öğrencilerinin başında nice Şefik öğretmenler, onların arasına karışmışlar. Dünya çocuklarına her yıl, milletimizin konukseverlik örneğini sunuyorlar. İnsanlığa sevgi ve kardeşlik dersi veriyorlar.
Sen demiyor muydun;
“Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum.
Bütün çiçekleri getirin buraya,
Öğrencilerimi getirin, getirin buraya,
Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer.
Bütün köy çocuklarını getirin buraya,
Son bir ders vereceğim onlara
Son şarkımı söyleyeceğim,
Getirin, getirin ve sonra öleceğim”
Dünyanın bütün çiçeklerinin yanı sıra, tam istediğin gibi, tüm yurt bahçelerinden de çeşit çeşit çiçekler gelmişler. Hiçbir yöremiz gücenmesin diye doğudan, batıdan, güneyden-kuzeyden gelen yüzlerce çiçek...
Onları bir daha sayalım;
“Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini
Bacımın suladığı fesleğenleri,
Köy çiçeklerinin hepsini, hepsini,
Avluların pembe entarili hatmisini;
Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın,
Aman Isparta güllerini de unutmayın;
Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum,
...
Baharda Polatlı kırlarında açan
Güz geldi mi Kopdağına göçen,
Yörükler yaylasında, Toroslarda eğleşen,
Muş ovasından, Ağrı eteğinden,
Gücenmesin, bütün yurt bahçelerinden
Çiçek getirin, çiçek getirin, örtün beni,
Eğin türkülerinin içine gömün beni.”
Senin çileli hayatından fışkıran “kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzeyen” güllerinle, Anadolu toprağını çiçeksiz bırakmamak için, bütün sevecenlikleriyle kıpır kıpır oynayan Ankara caddelerindeki bu rengarenk güller arasında bir fark var mı hocam? Senin güllerinin aynısı değil mi bu güller? Kokuları da renkleri de aynı...
Bizler unutsak da, yolsuz, susuz, ekmeksiz uzak dağ köylerinde kaderleriyle baş başa bıraksak da, kimilerini kurban versek kimilerini kırsak da, üzsek de, bu çiçekler nice Şefik öğretmenlerin emeği değil midir? Minnet size yüz binlerce Şefik ve Şefika öğretmenler.
Yine senin arzularına dönelim;
“ Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Kır ve dağı çiçeklerini istiyorum,
Kaderleri bana benzeyen,
Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları,
Geniş ovalarda kaybolur kokuları...
Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri,
Hepinizi, hepinizi istiyorum, gelin görün beni,
Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım,
Ben bir bahçe suluyordum gönlümden,
Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden,
Ne güller fışkırır çilelerimden.”
Binlerce isimsiz öğretmenlerin, bir bahçıvan gibi gönül pınarlarından sulayarak yetiştirdikleri tüm yurt bahçelerinin, hep genç, hep canlı kalması ve öğretmenlik arzularımızın çiçeklerde açması için; bu temiz, bu masum ve bu şirin çiçekler solmamalı, soldurulmamalı...
Geleceğimizin umudu olan bu sevimli miniklerin, daha gür olmaları ve dünya çocuklarına binlerce yıl ev sahipliği yapmaya devam etmeleri; anne-babalarının, öğretmenlerinin, yöneticilerin kısacası tüm milletimizin en samimi arzusu olduğu kanaatindeyim. Bütün ümitlerimiz belki de onlarla yeşerecek, senin ümit bağladığın çiçeklerle;
“Beni bilse bilse çiçekler bilir, dostlarım,
Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim,
Çiçeklerde açar benim gizli arzularım.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Okulun duvarı çöktü altında kaldım,
Ama ben dünya üstündeyim, toprakta,
Yaz, kış bir şey söyleyen sonsuz toprakta,
Çile çektim, yalnız kaldım, ama yaşadım,
Yurdumun çiçeklenmesi için daima yaşadım,
Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir,
Şimdi sustum, örtün beni, yatırın buraya,
Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya.”**
Sonuç olarak, seni ve idealizmini bilse bilse yine bu çiçekler bilir ancak. Zira niçin yaşadığını onlarla paylaşmışsın. Her yıl 23 Nisanlarda senin arzuların bir sevgi seli gibi kendini göstererek, dünyanın bütün çiçeklerine ulaşıyor.
Bu çiçekler solmasın...
Öğretmen Şefik Sınığ’ın öz yaşamını ilk kez anlatan benim. Fotoğrafını ve eski mezarının görüntüsünü de. Ancak birkaç kişi dışında, kaynak gösteren olmamış. Bu, 5846 Sayılı Telif Hakları Yasası’na göre suç olmasına rağmeen, kimse dikkate almamış. Ülkemizdeki bilgi hırsızlığı çok fazla.
Yazım, yani, Ceyhun Atuf Kansu’nun şiirine konu olan öğretmen Şefik SINIĞ ile ilgili yazım ve fotoğraflar, Öğretmen Dünyası dergisinin Temmuz 2000 tarihli ve 244. sayıda yayınlanmıştır.
İlgilenenlere bu bilgiyi aktarmakta bir zorunluluk olarak gördüm.
Mümtaz Başkaya