TÜRKIYE’DE YÜKSEK ÖGRETIMIN ÖNÜNDEKI YIGILMA VE ALINABILECEK ÖNLEMLER
——————————————————————————–
S. Gürkan TEKIN*
Talim ve Terbiye Kurulu Eski Baskani
Türkiye’nin önemli handikaplarından birisi şüphesiz ki yükseköğretimin önündeki öğrenci yığılmasıdır.
Üniversitelerimiz yıllardır toplumun yüksek öğretim ihtiyacını karşılayamamaktadır. Son üç yıldır üniversiteye girmek için ÖSYM’ye başvuran adayların ancak 1/3’i üniversitelere girebilmekte, geriye kalan 2/3 çoğunluk açıkta kalmaktadır.
Günümüzde yükseköğretim, geçmişe göre daha da önem kazanmıştır. Çünkü toplumlarını kitlesel olarak yüksek seviyede eğitimden geçirmeyi başarmış olan ülkeler, bu gün içinde yaşadığımız bilgi çağını yaratmışlardır. Bu ülkeler şimdiden, daha ileri bir çağ için yarışmaktadırlar.
Bilgi çağı şüphesiz yüksek nitelikli insanların çağıdır. Ülkeler, ancak yükseköğrenim görmüş insanlarının sayısıyla orantılı olarak bu çağa uyum sağlayabilirler. Bu konuda Prof. Dr. Süha Sevük “Yirmi Birinci Yüzyılda Yükseköğretim” başlıklı yazısında, “21. asırda üretilen ve üretilecek teknolojilere, ancak yükseköğrenim düzeyinde teknoloji ağırlıklı kitlesel eğitimden geçen toplumların uyum sağlayabileceklerini” ifade etmekte, Prof. Dr. Arif Çağlar da “Çağdaş Yükseköğretim ve Türk Üniversitelerinin Yeniden Yapılanması” başlıklı bir yazısında, bilgi çağına uyum sağlayabilmek için üniversite eğitimini de yeterli görmemekte, insanların kendilerini hayat boyu eğitmelerini, bilgilerini yenilemelerini önermektedir.
21. yüzyılda bilgi ve teknolojide öylesine hızlı gelişmeler olmaktadır ki, birkaç yıl önceki bilgi ve teknolojiler bu gün eskiyip kullanılamaz duruma gelmekte, yeni bilgi ve teknolojiler üretilmektedir. Yeterli bilgi ve beceriye sahip olmadan hayata başlamak zorunda kalan ilköğretim ve ortaöğretim çıkışlı insanlarla, hızla gelişen bu bilgi ve enformasyon çağına uyum sağlamak ve ondan lâyıkıyla yararlanmak mümkün değildir.
Batı’da yapılan bir araştırmada da, bir ülkede yüksek öğretimde okullaşma oranı ne kadar yüksek olursa, o ülkede kişi başına düşen gelirin aynı oranda yüksek olduğu, eğitim seviyesi düştükçe bu gelirin azaldığı; yüksek öğrenim görenlerin sayısı çoğaldıkça nüfus artış hızının azaldığı tespit edilmiştir.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, içinde yaşadığımız bu bilgi ve enformasyon çağına uyum sağlayabilmemiz, gelişmiş ülkelerle aramızdaki gelişmişlik farkını kapatmamız, insanımızın bilgi ve beceri seviyesini yükseltmemiz, bugün önemli bir sorun hâline gelen hızlı ve dengesiz nüfus artış hızını azaltmamız için ülkemizde, yüksek öğretim seviyesinde okullaşma oranını arttırmamız ve yüksek öğretime girmek isteyen adayların tamamını üniversitelere yerleştirmemiz gerekmektedir. Bu mümkün olmadığı takdirde, hiç olmazsa bir başlangıç olarak, her yıl orta öğretim kurumlarını o yıl bitiren öğrencilerden ÖSYM’ye başvuruda bulunanların tamamının üniversitelere yerleştirilmesi sağlanmalıdır.
Bu gerçekleştirilmediği takdirde, ülkemiz yüksek öğretimdeki mevcut okullaşma oranıyla, gelişmiş ülkelerle arasındaki gelişmişlik farkını gelecekte de kapatamayacak ve hep gelişmekte olan ülke olarak kalacaktır.
Bugün yüksek öğretimde okullaşma oranı gelişmiş ülkelerden ABD ve Kanada’da %80, Fransa, Belçika, Güney Kore’de %60, Almanya, Hollanda ve Japonya’da %50 civarındadır. Bu oran Türkiye’de açık yükseköğretim de dahil %25’tir.
Gelişmiş ülkeler yüksek öğretimdeki okullaşma oranlarını daha yukarıya çıkartmak, çağ nüfusunun tamamını yükseköğretimden geçirmek için yeni projeler hazırlayıp uygulamaya koymuşlardır. Buna rağmen ABD’de 5-6 yıl önce Bill Clinton, ülkesinin en önemli sorununun eğitim olduğunu, on beş yılda eğitimde yeni reformlar uygulayacaklarını; Almanya Başbakanı Scröder de, hükümetinin 2004 yılındaki önceliğinin eğitim ve araştırma-geliştirme alanında atılım olacağını söylemek suretiyle çağımızda eğitim ve araştırma-geliştirmenin ne denli önem arz ettiğini vurgulamışlardır.
Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Rusya’da özellikle Batılı ülkeler tarafından çok sayıda özel üniversiteler açılmış, Çin’de üniversite sayısı 900’ü aşmıştır. Japonya’da yaklaşık olarak 1200 resmî ve özel üniversite bulunmaktadır.
Ülkemizde yükseköğretimle ilgili tabloya bakacak olursak, toplam 73 adet devlet ve vakıf üniversitesi mevcut olup, bu kurumlarda 1.500.000 civarında öğrenci bulunmaktadır. Bu öğrencilerin 700.000’i lisans ve yüksek lisans, 300.000’i önlisans ve 500.000’i de açık yüksek öğretimde öğrenim görmektedirler. Kalifiye orta kademe insan gücü ihtiyacı daha fazla olan ülkemizde, bu ihtiyacı karşılayan önlisanstaki öğrenci sayısının, lisanstaki öğrenci sayısından az olması yüksek öğretimdeki plânlama hatasının bir göstergesidir.
Türkiye’de yüksek öğretimde okullaşma oranının düşük olmasının başlıca sebebi, hızlı nüfus artışı dolayısıyla orta öğretim kurumlarında öğrenci sayısının artması, meslekî ve teknik orta öğretim okullarını bitirenlere üniversiteye girme hakkının tanınması karşısında, talebi karşılayacak sayıda yüksek öğretim kurumu açılmamasıdır. Arz talebi karşılayamayınca yükseköğretimin önüne merkezî ÖSYS sistemi konulmuş, kapı daraltılınca da yüksek öğretimin önündeki yığılma büyümeye başlamıştır. Zaman zaman zorunlu eğitimin on bir yıla çıkarılması düşünülen ülkemizde, bu uygulamaya geçildiği takdirde yüksek öğretimin önündeki yığılmada patlama olması kaçınılmazdır.
Millî Eğitim Bakanlığı ve ÖSYM verilerine göre, yükseköğretime girebilmek için ÖSYM’ye yaklaşık olarak 2001 yılında 1.476.000, 2002 yılında 1.817.000, 2003 yılında 1.596.771 aday başvuruda bulunmuştur. Bu adayların 2001 yılında 476.000’i, 2002 yılında 614.125’i ve 2003 yılında 506.637’si üniversitelere yerleştirilmiştir. Başvuruda bulunan adayların 2001 yılında %68’i, 2002 yılında %62.2’si ve 2003 yılında %68.3’ü herhangi bir yüksek öğretim kurumuna yerleştirilemeyerek açıkta bırakılmıştır. ÖSYS’nin henüz yapılmadığı 2004 yılında ÖSYM’ye 1.908.000 adayın başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır.
Üniversitelere yerleştirilen aday sayısında, 2002 yılına göre 2003 yılında yaklaşık olarak 100.000 kişilik bir düşüşün, açık yüksek öğretime yapılan yerleştirmedeki azalmadan kaynaklandığı tespit edilmiştir.
Üniversitelere girebilmek için 2003 yılında ÖSS’ye başvuruda bulunan 1.596.771 adayın, 562.976’sını o yıl ortaöğretim kurumlarının son sınıfında bulunan öğrenciler, 698.284’ünün daha önceki yıllarda ortaöğretim kurumlarını bitirip de herhangi bir yüksek öğretim kurumuna yerleştirilmemiş olanlar, 268.690’ını bir yüksek öğretim kurumuna yerleştirilmiş olup da öğrenim programını değiştirmek isteyenler ve 66.521’ini bir yüksek öğretim programını bitirmiş olanlar oluşturmaktadır.
ÖSYM’ye 2003 yılında başvuruda bulunan genel liseler ile meslekî ve teknik liselerin son sınıflarında bulunan öğrencilerin %29.2’si, daha önceki yıllarda orta öğretim kurumlarını bitirip de herhangi bir yüksek öğretim kurumuna yerleştirilmemiş olanların %34.6’sı, daha önceki yıllarda bir yüksek öğretim programına yerleştirilmiş olanların %30.2’si ve bir yüksek öğretim programını bitirmiş olanların %29.6’sı 2003 yılında üniversitelerin örgün ve açık öğretim programlarına yerleştirilmiştir.
ÖSS’ında, daha önceki yıllarda ortaöğretim kurumlarını bitirip de, herhangi bir yüksek öğretim kurumuna girmemiş olan adayların daha başarılı oldukları görülmektedir.
Üniversitelerin örgün ve açık öğretim programlarına 2003 yılında yerleştirilen 506.637 adayın 181.193’ü lisans, 130.305’i önlisans (sınavlı, sınavsız) ve 195.139’u açık yüksek öğretimin lisans ve önlisans programlarına alınmıştır.
ÖSS’ına 2003 yılında giren ve sınavı geçerli sayılan 1.425.363 adayın, 1.171.690’ı puan türlerinin en az birinden 160.000 ve daha fazla ÖSS puanı alarak yüksek öğretim programları için tercih hakkı kazanmıştır. Ancak 2003 yılında 506.637 aday yüksek öğretim programlarına yerleştirilebilmiştir. Buradan da açıkça anlaşılmaktadır ki, yerleştirilen aday sayısının az olması, adayların başarısız olmalarından değil, yüksek öğretimdeki kapasitenin yetersizliğinden kaynaklanmaktadır.
Üniversiteye girmek için 2003 yılında başvuruda bulunup da herhangi bir yüksek öğretim programına yerleştirilmemiş olan 1.090.134 adayın 234.367’si daha önceki yıllarda bir yüksek öğretim programına yerleştirilmiş veya bir yükseköğretim programını bitirmiş olanlardır. Bunlar daha önceki yıllarda yüksek öğretime girme hakkını elde ettiklerinden, bunların sayısını, 2003 yılında yükseköğretim programlarına yerleştirilememiş olan aday sayısından düştüğümüzde, ortaöğretim kurumu mezunu 859.767 adayın üniversitelere giremeyerek açıkta kaldığı görülmektedir.
Çağımızda, gelişmiş ülkeler çağ nüfusunun tamamını yüksek öğretimden geçirmek için önlemler alır, teşvik edici uygulamalar yaparken, yüksek öğrenim yapmak isteyen gençlerin 2/3’ünün üniversitelerin önünden geri çevrilmesi anlaşılır şey değildir.
Üniversiteye girmek isteyip de giremeyen, bir başka ifadeyle kendilerine yüksek öğrenim yapma imkânı verilmeyen bu gençlerin oluşturduğu bu büyük yığılmanın, yıllar ilerledikçe daha da büyümesi, önlem alınmadığı takdirde bir huzursuzluk kaynağı olması ve sosyal patlamalar yaratması kaçınılmazdır.
Bu önemli sorunun çözümü için:
1. En köklü çözüm şüphesiz ki yeterli sayıda yeni üniversiteler açmaktır. Ancak üniversite açmak yüksek yatırımı gerektirmektedir. Bugünkü devlet bütçesi imkânlarıyla bunun gerçekleştirilmesi uzun zaman alacağından, özel ve vakıf üniversiteleri açılmasını teşvik etmek,
2. Yeterli öğretim üyesi temin etmek için de öğretim üyesi kaybını önlemek, yeni öğretim üyeleri yetiştirmek ve öğretim üyeliğini özlük hakları bakımından daha cazip hâle getirmek,
3. Anadolu üniversitesine bağlı Açık Öğretim Fakültesini üniversiteye dönüştürmek, hatta yeni bir açık öğretim üniversitesi daha açmak ve açık öğretim programlarını daha da çeşitlendirmek,
4. Sanayinin geliştiği merkezlerde, sanayinin yakınında teknik programlar uygulayan yeni meslek yüksek okulları açmak, üniversite sanayi işbirliğini sağlayarak, bu okul öğrencilerinin uygulamalarını sanayide iş yerlerinde yapmalarını gerçekleştirmek,
5. Büyük şehirlerde bulunan gelişmiş endüstri meslek ve kız meslek liselerini yüksekokullara dönüştürmek,
6. Ortaöğretimde daha çok sayıda teknik programlı liseler açarak öğrenci akışını bu liselere yöneltmek
gibi önlemler alınabilir.
YARARLANILAN KAYNAKLAR:
1. ÖSYM’nin 2001, 2002 ve 2003 yılı ÖSS yerleştirme sonuçlarına ait istatistikleri.
2. ÖSYM’nin 2002 yılı ÖSS yerleştirme sonuçları ile ilgili 25.08.2002 tarihli “Basın Duyurusu”.
3. ÖSYM’nin 2003 yılı ÖSS yerleştirme sonuçları ile ilgili 23.08.2003 tarihli “Basın Duyurusu”.
4. Ortaöğretim kurumlarına göre 2003 ÖSS sonuçları, ÖSYM yayını, No: 2004-1, Ankara.
5. Eğitim Kurumları ve Merkezî Sınav İstatistikleri, GÜVEN-DER yayını, 2002, Ankara.
6. Çağdaş Eğitim Çağdaş Üniversite, T.C. Başbakanlık Yayını, 1992, Ankara.
7. Dünyada ve Türkiye’de Yükseköğretim, Kemal Gürüz, ÖSYM yayını, 2001-4, Ankara.
8. Yükseköğretimde Kalite ve Türk Yükseköğretimi İçin Öneriler, Prof. Dr. Mümin Köksoy, 1998 İstanbul Üniversitesi Yayını.
9. Eğitimde Yoksul Bir Ülkeyiz, Latif Mutlu, 12.08.1999 Cumhuriyet Gazetesi.
10. Ankara, Bir Sorumuz Var, Mehmet H.Yılmaz 2003 Milliyet Gazetesi.
11. Üniversite Eğitimi Sınıfta Kaldı. 7.10.2003 tarihli Milliyet Gazetesi.